5 Aralık 2016

,

Asi - Özge Meral | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Asi
Yazar: Özge Meral
Yayınevi: Müptela
Sayfa Sayısı: 280
Puanım: 2,5/5
Arka Sayfa;
Mutlu sona giden yolda, kötü kalpli cadıların sadece aşılabilir küçük engeller olduğu,  babaların kızlarının üzerine titrediği, annelerin sonsuza dek beraberlik sözü verdiği masallara alıştıysanız, bunları tek tek yıkmaya hazır olun.
Annemin gittiği ve geri dönmeyerek beni terk ettiği her gün, ruhuma sinmiş alkol kokusu ve hayatımın üzerinde söndürülmüş sigara izmaritleri bana bir masalda yaşamadığım gibi bir masalın hayalini de kuramayacağımı öğretmişti.
Onunla tanışana dek... İlk öpücüğümün siyahla bezenmiş yasak masumiyeti...
Birbirine girmiş saç tutamları, her an saldırmaya hazır tetikte bakışları, bedenini bir harita gibi çevrelemiş yara izleriyle bir beyaz atlı prensten çok uzak olduğunu biliyordum. Uykusunda bile insanın aklını başından alacak kadar tehlikeli görüntüsü ile yenilmez bir savaşçıyı anımsatıyordu ve bu masalsı savaşta onun kını benim tenim, benim kınımsa onun gözleriydi.
“Eğer benden gidersen; peşine düşerim ve seni bulurum.”
Kitabın konusunun ardından giriş kısmını okuduğumda elbette heyecanlandım ve "klişe olsa bile ben bunu seveceğim" dedim çünkü böyle kızın sürekli acı çektiği ve erkeğin sert ama aşırı mantıksız olmayan davranışlar içerdiği kitaplar beni boğmadığı sürece gerçekten büyük beğenimi kazanıyor. Bu kitabın giriş kısmından da Hazar karakterinin, babasının kumar hatası yüzünden Kayla'yı satın aldığını anlayınca içim hem tatlı bi heyecan hem de kendini farklılıkla sıyırmasını dilemekle doldu. Kitaplara ilk ilgim olduğu zamanlarda okuduğum bir aşk romanı olsaydı inanın çok beğenirdim. Ama şuan okuduğum bir roman olduğunu düşünürsem içindeki geçen her sahnenin benzer versiyonlarını defalarca kez okudum. Hatta yabancı bir yazarın elinden olsa öylesine okuyacağım bir ekitap versiyonu olurdu. Kitaba ilk başladığımda Kayra'nın babasıyla arasında geçenler; özellikle de babasından dayak yediği bir bölüm bana çok dokundu. Hatta içime o kadar büyük bir hüzün yayıldı ki kitabı beğeneceğimden adım gibi emindim. Fakat ilerledikçe daha da sıkılmaya, "ne alaka, niye bu kadar abartıyorsunuz, hala aynı tripler" şeklinde aklım bir sürü olumsuz düşünceyle doldu. Yazarın kaleminde betimleme tarzını beğendim. Bu betimleme tarzının altında güçlü bir kurgu olsaydı çok mutlu olurdum. Kitapta ayrı bir tutarsızlık vardı. Şöyle ki; Kayla'nın yağmurun altında donmuş bir şekilde yürüdüğü sahnede Hazar arabasını önüne çekip ondan binmesini istiyordu. Kayla bu sahnede çok samimi bir dille "çok klasik olacak" diyerek mantıklı bir düşünceye varıp arabaya biniyordu. Ama bunun klişe bir film sahnesi gibi olduğunu da kabul ediyordu. Bu kısımda yazar büyük beğenimi kazandı. Fakat ardından o kadar çok defalarca kez okuduğum konular, cümleler, tavırlar geçti ki aşırı sıkıldım. İkili arasında geçenlerin bir anda fırtınaya dönüşmesini de mantıksız buldum.
Soğuktan buğulanan camın üzerinde bir çiçek resmi vardı. Çiçeğin boynu bükülmüş, hüzünle toprağa sarkıyordu.
Yumruklarımı sıkıp göğsüme bastırdım. Nasıl unutabilmiştim; benim pençelerim vardı.
Canavarlar çiçeklere asla sahip olamazlardı.
Sanki aralarında kan davası varmış gibi tek bir öpücük ve tartışmadan sonra fırtınanın arasına dalıp "bugün bu olayı bitireceğiz" şeklinde çok büyüterek konuşmaları da mantıksızdı. Kayra ve Hazar'ın Türk isimleri olmasına ve ikisinin de yabancı bir ülkede yaşadıklarını belirtmelerine karşın neden buraya süründüklerini daha mantıklı bir açıklamayla belirtilmesini beklerdim. Ya da asıl ülkelerine karşı düşüncelerini okumak isterdim. En ama en mantıksız kısım ise Hazar'ın liseye girip Kayra'nın karşısına geçmesiydi. Kızla artık aranda dönülmez bir bağ olabilir ama bunu liseye girerek sürdürmeye çalışacak kadar abartmak ve elbette bunu nasıl başardığına dair konunun hiç geçmemesi de ayrı mantıksızdı. Benim tahmin ettiğim kadarıyla yazar okuyucuya karışık satırlar sunmak istememiş. Zaten bunu Kayra ve Hazar harici hikayede çok ama çok az karakterin geçmesiyle de anlayabiliyoruz. İlk başta kitaba girildiği gibi büyük bir karışıklıkla aklımı bulandırmamasını sevmiştim ama daha sonra bazı şeyleri detaylı açıklamasını beklerdim. Kayra ile babası arasında geçenler ve Kayra'nın o çaresizlik hissinin satırlardan yüreğime konmasını çok sevdim. Bunun dışında Kayra ve Hazar arasında geçen her şey aşırı bilindik, okudukça salt klişeliğiyle şaşırtan türdendi. Kitabın sonlarına doğru Kayra'nın "babama güvendim ve yanıldım, sana da güvenmiştim" şeklinde konuşması da ikinci en beğendiğim kısımdı. Yazarın kaleminde ise "bende" kelimesini ısrarla bitişik yazmasında ve bazı paragraflarda aynı kelimeyi kullanması dışında gözüme batan bir şey olmadı. Sonunu da pek beğenemedim, zaten kitabı genel olarak beğenemedim. Kitabın kurgusu, karakterleri önceden yazılmış olabilir ama ben okuduğum zamana göre yorumunu yapmak durumundayım. O yüzden aşk hikayesi olarak kesinlikle farklı ve güçlü bir konusu yoktu. Kayra'yı da Hazar'ı da aşırı sevemedim. Sonuç olarak zannımca okumanızı önermiyorum, çok bir şey kaybetmezsiniz.

3 yorum:

  1. Romantizmi konu alan kitapları sevmem, bir şekilde uykumu getirir yahut öyle yada böyle beni içten içe sıkmasına rağmen ben senin anlatımını beğendim. 'Canavarlar çiçeklere sahip olamaz' Bu söz aklıma güzel ve çirkin'i getirdi birden. Alacağımı sanmıyorum, fakat kitabın içeriğine ilgi duyan arkadaşlar için güzel bir yazı olmuş Betül. Şahsen ilgiyle okudum. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bende türk yazarlardan çıkan yeni romantizm içerikli kitaplara dair manasız bi okuma yorumlama aşkı var. Bu kitap da klişesiyle bana vuran türden oldu. Çok kaliteli bir romantizm içeriği de yoktu ne yazık ki :/

      Sil