28 Eylül 2016

, ,

Beni Yakma - Tahereh Mafi | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Beni Yakma
Orijinal Adı: İgnite Me (Shatter Me #1)
Sayfa Sayısı: 421
Goodreads Puanı: 4.45/5
Benim Puanım: 4/5
Arka Sayfa;
Omega Noktası’nın kaderi belirsiz. Juliette’nin tüm dostları hatta tanıdıgı herkes, ölmüs olabilir. Savas daha baslamadan bitebilir.
Juliette, Yeniden Kurulus’un önündeki tek engel. Kendisi hayatta kalmayı basarabilirse Yeniden Kurulus’un var olamayacagını biliyor.
Ama Yeniden Kurulus’u yıkmak ve az kalsın canını alacak olan adamı ortadan kaldırmak için Juliette’in aklının ucundan bile geçmeyen birinin yardımına ihtiyacı var: Bu kisi Warner.
Düsmanlarını yok etmek için birlikte mücadele ederlerken, Juliette bildigini sandıgı her seyin -Warner, yetenekleri ve Adam- yanlıs oldugunu da kesfediyor.
Tahereh Mafi’nin Beni Bırakma ve Bana Dokunma kitaplarıyla baslayan Juliette’in macerası Beni Yakma ile tehlikeli, romantik, macera dolu ve sok edici bir zirveye ulasıyor!
Seriye veda ediyorum ve içimde bir yerler buruk. Henüz seriyi okumadıysanız buyurun okuyun. Hem benim kadar beğenin hem de benden çok beğenin ama Warner'a ölüp bittiğiniz kadar Adam'ı da bağrınıza basın. Öncelikle yorumumun buradan sonrası spoiler içeriyor, ona göre okumanızı öneririm. Tam beklediğim mükemmel son değildi. Seri zaten distopik, fantastik açıdan zayıf olduğu için üçüncü kitapta daha mükemmel bir patlama bekliyordum. Sonu da güzel olabilir ama ucu açıktı biraz, devam kitabı gelebilecek kadar diyebilirim. Ah Warner ah! Çok seviyorum seni ama seriyi bitirdiğim halde Juliette cadısını sevemiyorum, yakıştıramıyorum seni kimseye. Juliette bu kitapla beraber biraz daha kendinden emin ve korkaklığını arka plana atarak ilerledi. Her ne kadar bunu takdir etsem de benim beklediğim kadar iyi değildi. Juliette açısından en çok sevindiğim kısım artık hislerinden emin olmasıydı. Bir Adam'a bir Warner'a mavi boncuk dağıtması beni en çok çıldırtan kısımdı. Adam'a herkes son kitapta öfkelenmiş ama ben katılmıyorum. Adam, Juliette'ya karşı sözlerinde her ne kadar biraz acıtı şekilde ileri gitmiş olsa da haklıydı. Çünkü Adam'a olan aşkından ilk kitapta "her zaman seni sevdim" diye bahseden bir kız olarak okuduk Juliette'yi ve Adam'a hissettiği aşkın derinliğine onu inandırmıştı. Bu kadar basit Warner'ı savunması falan tabii ki Adam'ın zoruna gidecekti. Ama sorun şu ki Adam'ın da kardeşi olduğu halde Warner'a bu kadar acımasız yaklaşması mantıksızdı çünkü ikilinin kardeşlik konusunda bir araya geldiklerinde her ne kadar Warner hakkında az çok yanıldığını öğrense de aynı öfkenin birazını bile Adam'da göremedik. İlk kitaptan itibaren Juliette'yle kimin olacağı konusunda kesin fikirliydim fakat hayır öyle olmadı.
Yazarın hikayeye Warner'ı sokması her ne kadar bizi coştursa da seriyi bitirip arkama baktığımda Adam'ı düşünmeden duramıyorum. Juliette ve Warner'ın aşkı gerçekten güzel bir derinliğe sahipti, çabucak meydana gelmedi, asıl kaynağı ham nefretti. Fakat Warner'la ikisi ne zaman bir araya gelse aklımın bir köşesinde Adam'ı düşündüm. Kusura bakmayın ama bu tamamen yazarın suçu çünkü iki erkek karakteri de hikayeye mükemmel yansıttı. Bir ihtimal aralarından biri sonradan kötü çıkar ve bendeki bu eşit sevgiyi koparır sanıyordum ama öyle de olmadı. Beni asıl öfkelendiren yazarın Adam ve Juliette'nin aşkını, seride asıl doğacak aşka geçiş olarak kullanmasıydı. Seri sonu olarak çok güzeldi ama mükemmel değildi. Beklediğim kadar güçlü, vay be dedirten ya da güzelce gözlerimi dolduran bir seri sonu değildi. Çok severek, merak ve heyecan dolu okudum ama gözümde öyle böyle mükemmel bir seri değildi. Yazarın kalemini hem beğendim hem kusurlar buldum. Mesela sürekli "dondum, dünya dönmeyi bıraktı, kalbim paramparça" tabirlerini o kadar, o kadar çok kullandı ki artık olayların heyecanın ateşi o satırlarla püskürtüldü.
His hands are holding my cheeks, and he pulls back just to look me in the eye and his chest is heaving and he says, "I think," he says, "my heart is going to explode," and I wish, more than ever, that I knew how to capture moments like these and revisit them forever.
Because this.
This is everything.
Her seride kız karakteri bir şekilde severim ama Juliette'ye dair hoşlandığım bir kanıya varamıyorum. Ayrıca yazar bir kızın iki erkeğe aynı zaman diliminde aşık olmasını Cassandra Clare kadar mantıklı işleyemememişti. Birinde hissettiklerini diğerinde hissetmesi ne saçmalıktı. Eleştirebileceğim çok yeri olduğu gibi çok da severek okudum. Novella kitaplarını belki okurum belki okumam çünkü sonunun böyle biteceğini düşünmediğim için Warner'ın novellaları hakkında çok meraklıydım. Serideki iki erkeği de çok sevdim ama Juliette babe seni değil..





Continue reading Beni Yakma - Tahereh Mafi | Kitap Yorumu
, ,

Beni Bırakma - Tahereh Mafi | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Beni Bırakma
Orijinal Adı: Unravel Me (Shatter Me #1)
Sayfa Sayısı: 461
Goodreads Puanı: 4.29/5
Benim Puanım: 4/5
Arka Sayfa;
TİK TAK TİK TAK
SAVAŞ.
BAŞLAMAK.
ÜZERE.
Juliette, sonunda Omega Noktası’na ulaştı. Onu seven ve özel yetenekleri olan insanların yasadığı, yeraltı direnişinin merkezine.
Yeniden Kuruluş’tan ve silah olarak kullanılmanın verdiği acıdan kaçmayı başarmıştı. Artık Adam’ı sevmekte özgürdü. Ama ölümcül dokunuştan asla kurtulamayacaktı; düşündüğünden de çok onu isteyen Warner’dan da.
Bana Dokunma ile başlayan nefes kesici serinin bu bölümünde, Juliette yaşamını değiştirecek kararı vermek zorunda. Asıl istediği ile olması gereken arasında bir seçim yapmalı ve sonucun tüm yaşamını değiştireceğini unutmamalı.
Kalbi ve Adam’ın yaşamı arasında korkunç bir seçim Juliette’i bekliyor.
Ah Warner ah! Senle de olmuyor sensiz de.. İkinci kitaba başladığımdan beri kıvranıyordum gel diye fakat beklediğim satırları okuyunca diğer tarafı da düşündüğüm için belirsiz bir hayal kırıklığına uğradım. Juliette ve Warner olsun da istemiyorum, sadece psikopat ruhlu Warner'ım bir şekilde mutlu olsun istiyorum. Juliette bu kitapla birlikte kendini geliştirir diye umuyordum ama hiç de öyle olmadı. Tavındığı davranışlar beni arada bir çileden çıkardı. Heyecan kısmı olarak kitap çok güzeldi. Adam ve Juliette arasında gelişenler hüzne boğdu ve ilk kitap yorumumda söylediğim gibi aşklarının derinliğine inandırdı ama elbette Adam tarafından. Çünkü hiçbir zorluğu atlatmadan meydana gelen bir aşktı ve artık önlerine bariyer yıkılmış durumda. Adam'ı bu kitapla beraber kat kat daha çok sevdim. Yalnız yazarın şu sürekli araya soktuğu klişe cümleler canımı sıkıyor. Juliette'nin üstü çizilmiş düşünceleri hele de... Kitapta favori satırlarım yine aşk dram dolu olan kısımlardı. Warner ile Juliette arasında geçenler en az Adam ile Juliette arasında geçenler kadar heyecanlıydı.
Anlayacağınız boşverin Juliette'yi, sevemiyorum bir türlü kendisini. Aşamıyor benim ondan beklediğim düşünceleri. Bırakın Warner ve Adam mutlu mesut olsun, aşksız dostluk dolu bir ömür sürsünler. Sonuç olarak tarafımı seçemiyorum çünkü iki erkek karakteri de çok sevdim. Sadece Juliette'nin ikisinde de aşkı tattığı satırlarda Adam'da hissettiklerini saf gibi Warner'da hissetmese beni daha çok etkileyebilirdi. Distopik açıdan yine eksik bir kitap ama Warner'ın geçmişi ve ondan bin kat psikopat babası bu kitapta boşluğu daha çok kapadı. Çok güzeldi, bir sürü yer işaretledim ve karakterler arasında geçenleri kitabı sıkı sıkı tutarak okudum. Üçüncü kitaba ciddi anlamda ölüp bitmek dileğiyle...
Continue reading Beni Bırakma - Tahereh Mafi | Kitap Yorumu
, ,

Bana Dokunma - Tahereh Mafi | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Bana Dokunma
Orijinal Adı: Shatter Me (Shatter Me #1)
Sayfa Sayısı: 388
Goodreads Puanı: 4.02/5
Benim Puanım: 3/5
Arka Sayfa;
Juliette tam 264 gündür kimseye dokunmadı.
En son birine dokunması bir kazaydı. Ama Yeniden Kuruluş onu cinayetten içeri tıktı. Juliette’in dokunuşunun neden bu kadar ölümcül olduğunu kimse bilmiyor. Kimseye bir zarar vermediği sürece bu durum kimsenin de umurunda değil çünkü dünya zaten perişan durumda. Her gün yeni bir hastalık ortaya çıkıyor, gıda sıkıntısı had safhada, gökyüzünde tek bir kuş kalmadı ve bulutlar garip bir renkte.
Yeniden Kuruluş, yeni düzenin tek çare olduğunu iddia ettiği için Juliette’i bir hücreye kapattı. Hayatta kalan bir avuç insan
ise savaş naraları atıyor. İşte bu yüzden Yeniden Kuruluş fikir değiştirmek üzere. Juliette onlar için mükemmel bir silah olabilir. Juliette, yeni düzenin tek silahı olabilir.
Juliette karar asamasında. Ya bir silah olacak. Ya da bir asi.
Tahereh Mafi, Bana Dokunma’da yürek burkan bir romantizmle distopya türünü bir araya getiriyor. Juliette’in iç dünyasını
yenilikçi bir üslupla metnine yansıtan yazar, okurları Juliette’in zihninin içine davet ediyor.

Uzun süredir okumak istediğim bir seriydi ve çok övüldüğü için ne kadar beğeneceğimi merak ediyordum. İlk yüz elli sayfa kadarı çok güzeldi. Zaten Juliette'nin özel gücü kitabı sıyırabilecek kadar farklı olmasını sağlamıştı. Önce Adam'la tanıştık ve ben her zaman ilk karşılaştığım karakteri bağrıma basarım. İkili arasında gelişenler oldukça heyecanlıydı ama kitap tabii ki Warner katılınca bi anlam kazandı. Normalde Juliette ve Adam'ın aşkını dibine kadar savunurdum ama onlarınki hiçbir zorluğu aşmadan meydana gelen bir aşk. Zaten önceden birbirilerini tanıyorlar ki bu geçmiş kısmı da klişeydi. Adam ve Juliette aşkı bazı sınavlardan geçip daha derin olduğuna beni inandırırsa gözümde değer kazanabilir. Adam karakterini sevdim ama aman öyle aman böyle diyemem. Evet, ilk defa yan erkek karaktere kayıyorum çünkü Warner her bakımdan yazarın bize sakladığı gibi bir şeydi. Ne zaman o çıksa heyecanlanıyorum çünkü Adam ve Juliette arasında geçenler her kitapta okuyabileceğimiz kadar sıradan türden.

"You can't touch me," I whisper. I'm lying, is what I don't tell him. He can touch me, is what I'll never tell him. Please touch me, is what I want to tell him.

Distopik türden bakılırsa aşırı yavan bir kitap. İnsanlığın sonu gelmeye yakın ve bu türe sahip her seride olduğu gibi bir kötü taraf, bir de gizli bir örgütlenme mevcut. Distopikten ziyade aşk kısmı çok ağır basan bir konuya sahip. Juliette'ya kimin sahip olacağı açık ara belli ama Warner ile aralarında neler geçecek kıvranıyorum okumak için. Juliette desen gücü dışında pek kayda değer bir karakter değil çünkü biraz mızmız biri. Küçüklüğünden beri yaşadığı şeyler onu güçlü yapmak yerine daha da duygusala büründürmüş. Ailesinin tavırlarını falan içine gömmesi şart artık. Ayrıca çok iki taraflı dengesizdi. Adam'a dair Warner'ın ağzından duyduğu şeylerden sonra bir öyle bir böyle. Adam'dan kendi tiksinmesi gerekirken, geçmişini öğrendiği için Adam ona kötü bakar diye korkuyordu. Kendini geliştirmesi gereken bir karakter. Adam da aklı başında ve kendisine garezim yok, hatta seviyorum da lakin Warner tam beklediğim psikopat ruhlu aşık.

Serinin novella kitaplarını üç kitabı bitirince okuyacağım çünkü spoi yemek istemiyorum. İngilizcesi normale göre kolaydı, zaten ağır değil normal bi distopik havası bile zor olan bir ilk kitaptı. Seriye giriş kitabı olarak çok daha güçlü ve heyecanlı olmasını beklerdim. Geri kalan kitapların daha güzel olacağını umuyorum.

Continue reading Bana Dokunma - Tahereh Mafi | Kitap Yorumu

20 Eylül 2016

,

Hırsızlar Cumhuriyeti - Scott Lynch | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Kızıl Gökler Altında Kızıl Denizler (Centilmen Piç #3)
Orijinal Adı: The Republic of Thieves (Gentlemen Bastard #3)
Yazar: Scott Lynch
Yayınevi: İthaki
Sayfa Sayısı: 688
Goodreads Puanı: 4.22/5
Benim Puanım: 5/5
Arka Sayfa;
Hırsızların en yeteneklisi, dolandırıcıların en eli çabuğu Locke ve yol arkadaşı Jean, hayatlarının en büyük soygununu yapacakları liman şehri Tal Verrar’dan canlarını zor kurtarmıştır. Artık akıllarında tek bir şeyle yola çıkarlar: Locke’un vücudunda gezinen ölümcül zehre çare bulmak. Umutlarının tükenmeye başladığı sırada pek de haz etmedikleri Bağlıbüyücülerden bir teklif gelir.
Büyücüler şehri Karthain’de yapılacak seçimlere hile karıştırmaları istenen Centilmen Piçler’in karşısında ise aynı amacı güden, Lamora’yla düzenbazlık ve üçkâğıtçılıkta baş edebilecek yegâne kişi vardır; Locke’un yıllar önce ilk görüşte kalbini kaptırdığı, aklından bir an olsun çıkaramadığı Sabetha…
İki sahtekâr sayesinde hiç olmadığı kadar dürüstlükten uzaklaşacak olan seçimler… Bağlıbüyücülerin yaptığı planlar içindeki planlar… Sabetha’ya karşı koyamayacak kadar ona tutkun bir Locke… Scott Lynch, Hırsızlar Cumhuriyeti’yle okurlarını büyülemeye devam ediyor.

Serinin üçüncü kitabı tek kelimeyle muazzamdı.Ayıla bayıla okudum ama öyle böyle değil. Yazar Scott beni ilk iki kitapta kıvrandırıp durdu ve bu kitapta hep istediğim gibi "al yavrum bu satırları oku da coş" diyerek önüme okumak için delirdiğim tüm cümleleri dizdi. İlk kitaba genel olarak mükemmel kurgusu ve beni şaşkınlığa uğratan planları bakımından bayılmıştım. İkinci kitabı da özellikle Jean ile Locke arasında daha da kuvvetlenen dostluk kavramını büyük bir şevkle okuduğum için bayılmıştım.Bu kitabı ilki kadar muazzam buldum. Ama içimde bir yerlerde ilkini dama atıp bunu daha çok sevdiğimi söylememem gerekiyormuş gibi bir his var.Üçüncü kitabı ise büyük bir meraka büründüğüm Locke'un aşık hallerini okumaktan aldığım zevkten dolayı çok ama çok beğendim.Aslında sadece Sabetha ve Locke okusam bile kitaba tam puan verirdim ama tıpkı ilk kitapta olduğu gibi beni büyük şoklara sokan gerçekler gün yüzüne çıktı.

"Beni buna pişman etmeye mi niyetliyisin, yoksa orada öylece oturup bana bön bön bakmaktan vazgeçecek misin?"
"Sana bön bön bakmak hoşuma gidiyor," dedi Locke, kendi cesaretine hem şaşırıp hem de sevinerek.

Sabetha'yı bir kız-kadın karakteri olarak sevmedim çünkü benim sindirebileceğim biri değildi. Çok burnu havada ve sürekli Locke'u ezip bir ilişki durumunda daha baskın karakter olarak öne çıkıp benim boynu bükük Locke'umun üzerinde daha da söz sahibi olduğu için onu aman aman sevemedim.Ama hem geçmişte hem de kitaptaki günümüzde Locke'un bu derin aşkına dair bir sürü bölüm okumak beni çok etkiledi ve heyecanlandırdı. Bir ara geçmiş sayfalarına azıcık spoiler yiyip önceki satırları şevkle okumak için ileriden bakarken daha sonra günümüz sayfalarına daha büyük bir merakla geçmek istedim.Kitapta beni ilk şaşırtan olay ünlü Şahinci'nin yakını olarak ortaya çıkan şahıstı.Önce Şahinci'nin başına gelenleri çok yakını olduğu halde umursamıyor gibi davranması, kitabın sonlarına doğru başından beri güttüğü intikamı okuduğumuzda mantıklı bir yola kavuştu.İntikamdan ziyade Locke'un geçmişi hakkında hiçbir şekilde aklımdan geçmeyecek bilgiler edinmemizi sağladığını söylesem daha doğru olur.

Aslında ben bu Bağlıbüyücü Şahinci'ye çok fena üzüldüm. Özellikle de kitabın son bölümü onun iç sesine ayrılmıştı ve yaptığı pisliklere rağmen düştüğü durumun derin çaresizliği gözlerimi doldurdu. Tabii muhtemelen sıradaki kitaplarda kendisine yine nefret güdeceğim. Bu seriye sadece altı kitap değil, onlarca kitap yazılabilir çünkü sakız gibi uzatıp okuyucuyu manyak bir merakla okutacak bir ana konuya ve karakterlere sahip. Bu kitapta bariz hoşuma gidip işaretlediğim satırlar baya boldu. Ayrıca kitabı yalnızca bir gün içinde sabahtan geceye kadar okuyarak bitirdim. Serideki en akıcı kitaptı. Aklınızı yormayan ve satırları tekrar okumanızı sağlamayacak derecede elimden akıp gitti. Bu kitapta aslında çok severek okuduğum Sabetha ve Locke'un gerek geçmiş gerek günümüz bölümleri o kadar çoktu ki bende şöyle bir geri tepme yaşattı. Onların arasında geçenleri okumak konusunda o kadar sabırsızdım ki bu kitaptaki ana kurguya ait plana pek odaklanamadım. Yani seçim olayı falan benim için baya arka planda kaldı, tabii hiç de bu durumdan muzdarip değilim. Anlayacağınız kitabı çok çok sevdim. İlk kitapla beraber kesinlikle favorim, yine dolu dolu bir tam puanı fena halde hak ediyor. Sıradaki kitaplarda ne olacak kafa patlatamıyorum bile. Sabetha ve Locke'a ne olacak, biricik Jean'ım yine yalnız kovboy mu takılacak merakımı bastırmaya çalışıyorum. Bir an önce seriye başlayıp en az benim kadar harika bulmanız dileğiyle..
Continue reading Hırsızlar Cumhuriyeti - Scott Lynch | Kitap Yorumu
,

Kızıl Gökler Altında Kızıl Denizler - Scott Lynch | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Kızıl Gökler Altında Kızıl Denizler (Centilmen Piç #2)
Orijinal Adı: Red Seas Under Red Skies (Gentlemen Bastard #2)
Yazar: Scott Lynch
Yayınevi: İthaki
Sayfa Sayısı: 696
Goodreads Puanı: 4.23/5
Benim Puanım: 5/5
Arka Sayfa;
Usta hırsız ve dolandırıcı Locke Lamora ile ölümcüllüğünden hiçbir şey kaybetmemiş Jean Tannen, evlerinin ve geçmişlerinin enkazından kaçmış, Camorr'un Belası ise Camorr'suz kalmıştır. Ancak oradan oraya sürüklenmek Centilmen Piçler için bile bir seçenek değildir, onlar da en iyi yaptıkları işe geri dönerler… Bu kez hedefleri Tal Verrar şehir devleti ve şehrin en korunaklı, görkemli binası Günahane'dir.
Görüp görülebilecek en büyük kumarhane olan ve oradan bir tek sikke çalıp hayatta kalanın olmadığı Günahane, Locke'un direnemeyeceği türden bir hedeftir…
… fakat Locke'un kusursuz suçunun beklemesi gerekmektedir.
Çoksatan serisi Centilmen Piç'in ikinci kitabında Scott Lynch, açık denizlerin ve en alçakçasından kurnazlıkların eksik olmadığı sürükleyici öyküsünü, kırılma noktasına kadar sınanan bir dostluğu anlatarak dokuyor ve sarsıcı kalemiyle okurların hayal dünyasını alabora etmeye devam ediyor.

Dört gün içinde bu harika kitabı bitirebildim. Bu kitapta ilk kitaba göre eleştirebileceğim daha çok şey var. Aslında bu durum yüzünden biraz puan kırmayı düşünüyordum ama yazarımız Scott beni son bölümde o kadar çok memnun edip gülümsetti ki kıyamıyorum. Bu kitap ilk kitap gibi başlarda Centilmen Piçlerin yaptığı işleri karmaşık anlatmıyor. Her şey daha açıklayıcı şekilde. Fakat benim açımdan ilk kitap kadar dolu dolu değildi. Bana göre ilk kitap çok daha mükemmeldi. Bu kitapta özellikle ortalar önce beni sıktı ama sonrasında Ezri'nin hikayeye dahil olmasıyla kalbimi çaldı. Jean ve Ezri diyorum başka bir şey demiyorum. Sabetha falan yok, ne geçmişte ne de şimdiki zamanda. Locke ile ilk tanıştıkları zamanlara değinilir diye ümit ediyordum ama tek bulduğum birkaç tane Locke'un özlem dolu cümleleriydi. Kitaba Locke'un ilk kitapta başına gelen berbat olaylar sonucu büründüğü isyankar ruh haliyle başlıyoruz ama meğerse aradan iki sene geçmiş. Çünkü kitapta arada sırada Jean ile Locke'un Günahane'yi kapsayan planlarını iki senedir kurduklarını okuyoruz. Fakat bu iki sene içinde Locke'un berbat bir ruh haliyle yaşamasına izin veren Jean zorla onu kendine getiriyor. Bunu niye daha önce denememiş ya da Locke bu kadar berbat haldeyse Günahane'de kumar hilelerini yapacak çevikliği nereden buldu diye soruyorum. Bu kitapta yazara öfkeliydim çünkü ilk kitapta olduğu gibi karakterleri bağrınıza bastırıp sonra bir anda buhara dönüştürüyor. Bu durum tekrar gerçekleşince öfkemden o ruh haline girip ilk kitaptaki gibi ağlamadım. Bu kitapta açık ara en çok bayıldığım yerler Locke ve Jean'ın aralarındaki bağdı. Özellikle de final bölümü mükemmeldi. İlk kitaba göre daha durağandı ama arayı kapatacak harika bölümler vardı. "Yok be. Sadece kafaları karışır. Öyle aval aval bakarken sen de onları öldürürsün."

Şu Locke'un sürekli kediye bağlanmayacağım demesi ve bağlıbüyücüler için götoş deyip durmaları beni güldürüp durdu. Tüm seri muhteşem bir mizah anlayışıyla süslenmiş. Bu kitap ilkine göre karakterlerin planlarını öğrendikçe sizi hayrete düşürme bakımından daha az olay içeriyordu. Serinin üçüncü kitabında artık ciddi anlamda bol bol Sabetha&Locke okuyup Jean'la oturup ağlamak dileğiyle..

"Nereye gidersen git, eğer başın belaya girerse o keseyi seni rahatsız edenlere gösterip, 'Kiminle dalaştığınızdan haberiniz yok. Ben duyduğu hoşnutluğun bir ifadesi olarak bana bu nesneyi veren kadının koruması altındayım,' diyebilirsin."
"Peki öyle yaprsan çekip giderler mi?"

Continue reading Kızıl Gökler Altında Kızıl Denizler - Scott Lynch | Kitap Yorumu
,

Locke Lamora'nın Yalanları - Scott Lynch | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Locke Lamora'nın Yalanları (Centilmen Piç #1)
Orijinal Adı: The Lies of Locke Lamora (Gentlemen Bastard #1)
Yazar: Scott Lynch
Yayınevi: İthaki
Sayfa Sayısı: 584
Goodreads Puanı: 4.29/5
Benim Puanım: 5/5
Arka Sayfa;
Camorr şehri, tarihi boyunca pek çok soysuzluğa, yolsuzluğa, uğursuzluğa, hırsızlığa tanıklık etmiş, büyülü atmosferinde her birini tek tek sindirebilmiştir; Camorr’un Belası’nın ismi şehrin nemli duvarlarında yankılanana dek…
Camorr’un Belası’nın yenilmez bir silahşor, usta bir hırsız, duvarlardan geçebilen bir hayalet ve fakirlerin dostu olduğu söylenir.
İşte o efsanevi “Bela” narin yapılı, gözü kara ve becerikli Locke Lamora’dır. Locke kimsenin beceremediği bir ustalıkla zenginleri soymasına rağmen, bir başka efsanedeki büyük okçunun aksine çaldıklarından fakirlere tek bir kuruş bile koklatmaz. Locke’un tüm kazancı kendisi ve isimlerinin hakkını fazlasıyla veren hırsızlar çetesi Centilmen Piçler içindir.
Onların sahip olduğu tek ev olan ve her türlü dümen, hile ve numaralarını gerçekleştirdikleri kadim Camorr şehrinin kaprisli ve renkli yeraltı dünyası, içten içe çürümekte ve gizli bir savaş yüzünden parçalanmaktadır. Tek ayak üzerinde onlarca yalan söyleyen Locke ve çetesi, bu büyülü dünyada bu kez tek ayaklarını bile yere basamadan içerisine düştükleri ölüm oyunundan kurtulmak zorundadır.

Sonunda deli gibi merak ettiğim bu serinin ilk kitabını bitirebildim. Son zamanlarda büyük bir sabırla ve satırları çoğunlukla daha iyi anlayıp hafızama kazımak için iki kez okuduğum ve böylesine mükemmel bir kurguya ağzım açık kalırken, hem saf saf gülümsediğim, hem espriler karşısında kıkırdadığım, hem de bana çok fena dokunan olaylar karşısında ağladığım, yani kısacası beni oradan oraya savuran bir kitaptı. Kitabın başlangıcında Locke Lamora'nın ufaklık hallerini okuyoruz. Oralar pek kafa karıştırıcı değildi. Hırsızbaşı'nın neden Locke'den kurtulmaya çalıştığını büyük bir merakla okudum.

Asıl başlangıç ise Locke Lamora'nın dahil olduğu Centilmen Piç çetesinin Don Salvara'yı soymaya çalışmasıyla başlıyor. İlk seksen sayfa kadar bu soygun olayına pek anlam veremiyorsunuz çünkü karakterleri tanımıyorsunuz ve ana kurgudan haberiniz yok. Fakat seksen sayfadan sonra kitap öyle güzel açılıyor ki size hem geçmişi ışık tutarken hem de şimdiki zamanda Centilmen Piç çetesinin ne haltlar yediğini uzun uzun anlatılıyor. Bugüne kadar okuduklarım arasında açık ara en çok mekan ve karakter ismi barındıran kitaptı. O yüzden pür dikkat okumanız gerekiyor. Saatte elli sayfa okuyarak en yavaş okuduğum kitap olarak da tarihe geçebilir. Kitabı okudukça yazarın kalemine bayıldım. Fütursuzca arga barındırken bu küfürlü anlatımla sizi de baya güldürebiliyor. Özellikle de Zincir'in Locke'yi Bağlıbüyücü konusunda uyarmasını hatırladıktan sonra Locke'nin "Kuşun güzelmiş götoş" demesi beni kahkahalara boğdu. İlk yarı boyunca Lamora'nın planlarına zihnimden alkış tutarken beni alabora edense Gri Kral'ın yaptığı mükemmel plan oldu. O satırları nefesimi tutarak okudum. Zaten malum bombadan sonra sürekli "Locke ne çektin be" deyip durdum. Çok kalın ve kafa patlatarak sabırla okumanın şart olduğu bir kitap ama kesinlikle bir an önce üstüne atlamalısınız.

Continue reading Locke Lamora'nın Yalanları - Scott Lynch | Kitap Yorumu

19 Eylül 2016

,

Pi - Azra Kohen | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Pi
Yazar: Azra Kohen
Sayfa Sayısı: 704
Yayınevi: Destek
Benim Puanım: 4,5/5
Arka Sayfa;
Şimdi itiraf zamanı!
İtiraf ediyorum: Sana tuzaklar kurdum.
Adlarını Fi ve Çi koydum.
Can Manay’ın Duru’ya duyduğu açlıkla çıkardım seni yola,
Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını Deniz’le anlatmaya çalıştım sana…
Beni takip etmen için yolumuzu onların hikâyeleriyle süsledim.
Anlamları da hemen hemen her satıra gizledim. Çünkü Pi’deydi asıl anlatmak istediklerim.
Çaresizdim. Vazgeçemezdim.
Sana bu manzarayı mutlaka göstermeliydim.
Seninle nihayet burada buluşmak için çok emek verdim.
Şimdi yine gel benimle, birlikte yürümeye devam edelim.
Savaşların savaşılarak kazanılamayacağını, asıl zaferin ancak doğrudan ayrılmayınca kazanıldığını..

Serinin özellikle üçüncü kitabını başyapıt olarak görenler vardı ve bu abartıyı, bu harikalığı son kitapta ben de bulacak mıyım diye çok merak ediyordum, gerçekten son kitaba bayıldım! İlk iki kitapta az da olsa yine de eleştirdiğim kısımların aksine beni rahatsız etmeyen, konudan dolayı eksik kalmadığım, sadece bazı karakterlerin son hallerinin daha ferah bir şekilde bize ulaşmadığını düşündüğüm için yarım puan kırmak mecburiyetinde hissettim. İkinci kitapla nefret ettiğim Can Manay karakteri bu nefreti hakkıyla devam ettirirken bir de yanına Duru'yu dahil etti ama Duru'dan nefret etmeye başlamam o kadar güzeldi ki Can'a sempati duymamı sağladı. Seride ilk başta tanıdığımız bazı karakterler vardı ki bu kişi asla bununla olmaz derdiniz ama yazar bunu mantıklı ve içinize çeke çeke meydana getirdi. Bu kitapta islamiyetle ilgili Eti'nin söyledikleri altını çizecek, defalarca kez tekrar okunacak kadar şahaser derecesindeydi. Bilge karakterini hep sevmiştim ve bu kitapta verdiği kararlar ne olursa olsun yine gözümde yazarın sürekli hatırlattığı gibi en huzurlu karakterdi. Can Manay hakkında paragraflarca yorum yapılabilecek bir karakter. Elindekin değerini bilmeden hep daha çok isteyip ardından pişman olması ona en üzüldüğüm yerlerdi. Bu kitaptaki yakınlaşma sahnelerinden özellikle biri o kadar naif ve samimi anlatılmıştı ki şaşırdım. Seride elimden bırakamadan en çok severek okuduğum kesinlikle bu kitaptı. İlk iki kitabı böylesine sevmezken üçüncüye tutulmamı sağlayan bir sürü neden saydım. Bazı karakterler açısından buruk kaldım çünkü birlikte olmasını istediklerim vardı. Seriye veda ettiğimiz son bölümleri nefesimi tutarak okudum çünkü hiç beklemediğim olaylar gerçekleşti. Sonu ayrı mükemmeldi, tabii tüm karakterler hakkında detaylı bir bilgiden yoksun kalmamız dışında. Can Manay'ın geçmişi tahmin ettiğim gibi tam olmasa da yarım ağız ortaya çıktı ve bu olayın kitabın çevresindeki karakterlerin üzerindeki etkisi de mantıklı belirtilmişti. Benim aşkı bakımından en çok beğendiğim karakter kesinlikle açık ara Sadık'tı. Elde edemediği bu derin tutkusu adına yaptıkları takdire şayandı ve beni en çok buruk bırakan karakterdi. Her ne kadar ilk iki kitabı tam anlamıyla istediğim gibi beğenemesem de yazar bu üçüncü kitapla kesinlikle favorilerime girdi. Okuyun, okutun. Belki ilk iki kitabı benden kat kat çok beğenirsiniz. Belki seriyi bitirip hiç beğenmezsiniz ama bir Türk yazarın kaleminden bu hikayeyi okuyup farklı düşüncelere bürünmenizi öneririm. Umarım yazar sizin de bazı algılarınızı yıkar ve mantığıyla dudaklarınızı aralar. Kaleminin şaşırtıcı ve samimi satırlarıyla, oluşturduğu bu geniş karakter kadrosuyla ve derin manalar çıkarılacak konusuyla seriyi size sevdirir.

Continue reading Pi - Azra Kohen | Kitap Yorumu
,

Çi - Azra Kohen | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Çi
Yazar: Azra Kohen
Sayfa Sayısı: 320
Yayınevi: Destek
Puanım: 2,5/5
Arka Sayfa;
Hayat, insanın kendi potansiyeline ulaşabilmesi için dikkatle, incelikle, muhteşem bir zekâyla dizayn edilmiştir. Yapman gerekeni yapamıyorsan, olamıyorsan, doğamıyorsan hayat çok acıtır, anlaman için hırpalar, yorar. Seni sen yapabilmek için ne gerekirse yapmaya hazırdır.
Asla rahat bırakılmazsın.
Öylesine, anlamsız varolmazsın.
Mutluluğa saklanamazsın.
Öyleyse acına sahip çıkmalısın!
Çünkü acı, bilginin bedene inmesidir.
Bilgiyi bedene indirmeli, olman gereken şeye dönüşmelisin.
Bu kitap ‘kendine gelmek’ için burada olduğunun farkına varabilenlere yazıldı. Fi ile çıkılan yolculuğun tek durağıdır Çi. Sadece farkındalığa giden, değiştiren, mutlaka geliştiren bir yoldur bu ama sunduğu seks, macera, intikam, ihtiras sizi aldatmasın, zordur.
Hayatı değil sistemi yaşadığımızı fark edenler, harakete geçmek için işaret bekleyenler, umursamayanlara karşı umursayanlar, hissedemeyenlere karşı hissedenler adına ve kendi tekamülünde kaybolmuşlar için yazılmış, dengeye adanmıştır.
Hayat harekete geçen herkesi varması gereken yere götürür.

Serinin ikinci kitabından baya umutluydum çünkü ilke göre bu kitapla beraber karakterleri daha derin tanıyacağıma emindim ve öyle de oldu. Öncelikle seriye dair en ufak bir fikri olmayanlar için ufak spoiler sayılabilir yorumum. Can Manay karakterini ilk kitaptan sonra yazarın onunla ilgili bize daha çok bilgi vermesine bağlı olarak kendisini sevebileceğimi söylemiştim ama bu kitap ondan tiksinmemi sağladı. Seriyi belki de hiçbir şekilde klişe bulmuyor olabilirsiniz ama üzgünüm, hiç tahmin etmediğim klişe satırlarla karşılaştım. Açık konuşup hislerimi dökmem gerekirse; genç yetişkin aşk romanlarında erkek karakter bir kıza tutulur ve onu hayatında hiç tatmadığı bir tutkuyla sever, korur fakat Can Manay bunu psikopat derece sahiplenerek yaptığı için kendisinden tiksinmemek mümkün değil. Hayattaki aşk anlayışı sadece cinsellik olan iğrenç bir karakterdi. Duru'ya manyak derecede şefkat göstermeyi hedeflediği halde onunla cinsellik haricinde geçirdiği en ufak bir anı bile yoktu. Bu durum beni o kadar sıktı, boğdu ki.. Kitaptaki diğer karakterler konusunda da iki katı merakla okumamı sağlayan bölümlerle doluydu. Aslında bu kitabı baştan aşağı heyecan yapan ve elimden bırakmadan okumamı sağlayan Duru ve Can ilişkisiydi. Görkem ve Ada arasında geçenleri büyük merakla okudum kitap boyunca, tabi bir şey geçti demeye bin şahit lazım. Ama beni en çok heyecana sokan satırlar Özge ve Sadık arasında bir şey olmasını beklemekti. Özge oldukça garip bir karakter olduğu için gerçekten bir erkeğe tam anlamıyla aşık olabilecek mi büyük merak konusu. Bilge karakteri bu kitapla beraber yine kendini sevdirmeye devam etti. Bu kitapta beni asıl şaşırtan ilk kitapta bir türlü ısınamadığım Deniz karakterini özlemem oldu. Bu ayrılığın ardından Duru'nun da bir şeylerin farkına varmasıyla beraber bir an önce hikayeye geri dönmesini bekliyorum. İlk kitapta tanrısal kavramlar geçiyor demiştim.


"Hayat sadece bir an. Ya efendisi olursun ya da kölesi."

Ama bu kitapta geçen "aracıya ihtiyaç yoktur" cümlesi beni en çok rahatsız eden satırlardı. Siyaseti falan geçelim, istediği şekilde dünya görüşünü dile getirebilir ama dini bakımdan ince bir çizgiye girdiği için yazarın kaleminden bu cümleler şaşkınlığa uğramamı sağladı ana islamiyetle ilgili eleştiri içerikli bazı mantıklı satırlar yoktu da diyemem. Aslında bu satırlar beni rahatsız etse de sonuçta sadece bir karakter sayesinde bize aktarıldığı için yazara eleştiride bulunmak ne kadar mantıklı bilemiyorum. Zaten kısa bir kitaptı ama yine de dolu dolu olsa da okumaktan zevke alamadım. İlk kitaba göre daha büyük merakla okusam da beni daha çok rahatsız eden kısımlarla doluydu. Kitapta kimin kime kayacağı belli değil, o yüzden üçüncü kitap neler getirecek tahmin edemiyorum. Sonuç olarak sanmıyorum bu seriyi çok sevebileceğimi. Bakalım son kitapta neler düşüneceğim..
Continue reading Çi - Azra Kohen | Kitap Yorumu
,

Fi - Azra Kohen | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Fi
Yazar: Azra Kohen
Sayfa Sayısı: 600
Yayınevi: Destek
Puanım: 3,5/5
Arka Sayfa;
Fi, deneyimin içinde kaybolmak yerine korkmadan deneyime sahip olmanın yolculuğudur. İçinde bolca bulunan manipülasyon, seks, aldatma ve aldanma hikâyeleri belki herkesin dikkatini çekebilir ama gerçeklerden yola çıkılarak ulaşılmak istenen yerde sadece farkındalık vardır.
Fi güzelliğin lanetlendiği, zekânın yağmalandığı, iyinin kurban edildiği ve kasaba kurnazlığıyla yönetilen bu gezegende, içine doğduğumuz bu kutsal hayatı kutlamak için yazılmıştır. Kendi potansiyelini keşfetme cesareti gösterebilmiş gerçek kişilere, çatlama cesareti gösterebilmiş tohumlara adanmıştır.
Bir kişiye duyulan aşktan daha acımasız bir şey var mıdır?

Serinin bana göre baya uzun olan ilk kitabını bitirdim. Seriyi ana olarak adlandırabileceğimiz konu; birçok karakter barındıran ama tahminimce Can Manay karakterinin hayatına giren kişilerin yaşamlarına tanık olmamız. Can Manay okuduğum en değişik erkek karakterlerden biriydi. Kendisine karşı hoşnutsuzluk hissetmedim ama sevmedim de. Serinin diğer kitaplarında biraz daha neden böyle bir insan olduğunu öğrenirsek kendisini sevmeye başlayabilirim. Yazarın üçüncü şahıs ağzından anlatım tarzında beni en çok etkileyen Can Manay kısımları oldu çünkü bir erkeğin düşüncelerini bu kadar gerçekçi bir şekilde duygu yoğunluğuyla satırlara geçirebilmesi bazı bölümleri büyük heyecanla okumamı sağladı. Aslında kitap baştan aşağı bir merak unsuruydu, uzun ve bir sürü karakter barındırmasına rağmen her birine ne olacağını merak etmek kitabın elimden akıp gitmesini sağladı. Duru karakterini önce sevememiştim çünkü Can'ın gözünden bir insanın bu kadar mükemmelleştirilmesi beni rahatsız etmişti fakat daha sonra Duru'nun da bu duruma anlam verememesi ve defalarca kez kendinde bu kadar özel olan şeyin ne olduğunu sorgulayacak kadar dürüst olması kendisini sevmemi sağladı.


"Sen bende, benden daha büyük bir duygusun. Sana hissettiğimi sanmak! Hiçbir şey sanmıyorum, bu duygu beni öldürüyor. Sana sahip olmak mı, sen sahip olunamazsın ki Duru, olunamamalısın."


Bu kitapta Can Manay'ı kötü bir karakter olarak görmüyorum açıkçası. Hatta bu kitapta biraz daha masumdu ama öteki kitaplarda istediği her şeyi yapabilecek bir güce sahip olduğunu kanıtlayacak hareketlerde bulunacak gibi. Kitapta çok güzel dersler verildiği gibi karakterlerin genel olarak dünya anlayışlarını okuduğumuz uzun paragraflar bazen beni sıktı, bazen de ilgimi kazandı. Özellikle Bilge karakterini nedensizce sevdim. Diğer kitaplarda alameti ne olacak oldukça meraklıyım. Diğer karakterler arasında Deniz haricinde hepsini az az sevdim diyebilirim. Aslında ilk başta hakkındaki cüratkar satırların ardından Özge karakterini çok merak ediyordum fakat onun değinildiği bölümler gitgide benim bir an önce bitse diyerek okuduğum satırlara dönüştü.

Continue reading Fi - Azra Kohen | Kitap Yorumu

12 Eylül 2016

,

Hayata Röveşata Çeken Adam - Fredrick Backman | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Hayata Röveşata Çeken Adam
Orijinal Adı: A Man Called Ove
Yayınevi: Pegasus
Sayfa Sayısı: 327
Goodreads Puanı: 4.32/5
Benim Puanım: 5/5
Arka Sayfa;
Elli dokuz yaşındaki Ove düzeni çok seven bir adamdır. Ona göre her şey sistemli olmalıdır, hayat bile. Ancak sokağına iki küçük çocuğu olan tuhaf bir aile taşınınca işler fazlasıyla sıradışı bir hal alacaktır. 
Çocukken kapısının önünde oynadığınız için “Gidin öte mahallede oynayın!” ya da “Gelirsem o topunuzu keserim!” diye bağıran ama sırf üst kattaki evinize çıkmamak için bir bardak su istediğinizde, hasta olmayın diye suyu ılıtıp veren teyzeleri hatırlatacak bu kitap size. Bisikletle yanından fazla hızlı geçtiniz diye arkanızdan bastonunu fırlatan ama saçlarını ince dişli tarakla tarayıp, cebinden bayram çikolatasını eksik etmeyen muşmula suratlı amcaları getirecek aklınıza. 
Ve işte böylece hiç tanışmadığınız ama çok iyi tanıdığınız Ove’ye özlem duyacaksınız. Bir şekilde hayatınıza girmiş tüm güzel insanlara duyduğunuz gibi…
İnsanlar Ove'nin dünyayı siyah beyaz gördüğünü düşünürdü. Oysa karısı renkliydi. Ove'nin gördüğü bütün renkler ondaydı...

Bazı filmler vardır, izlerken sizi yüreğinizden etkiler ve sonu mutlu bittiği halde gözleriniz buğulu the end kısmını okursunuz. Ove'nin hikayesi sizi bu hislere en derin şekilde hissettirecek kadar harika işlenmişti. Kitaptaki her şeye bayıldım, altını çizmek istediğim satırlarla defalarca kez karşılaştım. Kitaba ilk başta alışmak biraz zor çünkü Ove'nin gerçekten aksi biri olduğunu bize hakkıyla kanıtlamak için sıkıcı başlıyor fakat sonrasında Ove'nin hayatı yan komşularıyla tahammül edilmez hale gelince hikaye çok güzel bir tat alıyor. Okumaktan büyük zevk aldığım, tüm karakterlerine bayıldığım, son zamanlarda açık ara okuduğum kitaplardan en güzel, en dokunaklı sona sahip olduğunu rahatlıkla söyleyebileceğim mükemmel bir kitaptı. Kitabı uzun zamandır ingilizce okumayı düşünüyordum ve iyi ki türkçesi bu kadar güzel çevrilmiş. Konuya alışmanız biraz sürecek ama kitaptaki karakter ailesi zenginleştikçe elinizden bırakamayacak, hatta bazı yerlerinde kahkaha atacaksınız. Kesinlikle bir an önce okuyun. Kitabı bitirdiğim gibi filmini indirmeye başladım. Ayrıca yazarın bir diğer çok merak ettiğim kitabını da yakın zamanda okuyacağım. Ove'nin huysuz gibi görünen sıcacık yüreği sizin yüzünüzde de samimi bir tebessüm bırakır ve saab adlı araba markasına dair satırları okudukça gülersiniz umarım..

Continue reading Hayata Röveşata Çeken Adam - Fredrick Backman | Kitap Yorumu
,

Kayıp - Sally Green | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Kayıp
Orijinal Adı: Half Lost (Half Blood #3)
Yazar: Sally Green
Sayfa Sayısı: 372
Goodreads Puanı: 3.92/5
Benim Puanım: 4/5
Arka Sayfa;
Bela ile başlayan ve Vahşi ile devam eden Nathan’ın öyküsü, serinin son kitabıKayıp ile okuru sarsacak ve akıllardan uzun süre çıkmayacak!
Nathan Byrn bir kez daha kaçıyor.
Avcı Ak Cadılar saldırıyor! Artık hiçbir Kara Cadı güvende değil!
Nathan hiç olmadığı kadar güçlü ama aynı zamanda aklını kaybetmenin eşiğinde. İttifak'ı savunmak için, İttifak'ın elindeki en güçlü silah olmak zorunda.
Ve kendisinden nefret eden cadı toplumunu kurtarmak için sevdiği her şeyi riske atması gerekiyor.

"Uzun zamandır yoktun. Kayıp mı oldun?"
"Kaybolmadım, yaralıydım."

Halfblood serisi benim ilk kitabından beri çok severek ve farklılığı sayesinde merakla okuduğum bir seriydi. İkinci kitabın sonu bana fena dokunmuştu çünkü Annalise benim çok sevdiğim bir karakterdi. Tamam, Gabriel'i de seviyorum ama Nathan'ın Annalise olmasını daha çok istiyordum, bu yüzden Nathan'ın böylesine ham bir nefretle Annalise'yi düşünmesi beni üzmedi değil. Nathan'ın kesinlikle kendine göre gerçek nedenleri vardı ama yine de bu durum beni üzülmekten geri koymadı. Serinin son kitabı olduğu için en sevdiğim kısmı dolu dolu olmasıydı. Sanki son kitap değilmiş gibi durağan ilerlemedi, aksine tam istediğim satırlarla doluydu. Çok vahşi bir kitaptı. Sürekli kan dolu satırlar vardı ve böyle şeyleri kitaplarda okumayı değil, izlemeyi kaldıramayan biri olarak Nathan'ın bu gözü dönmüş hali beni baya şaşırttı. Bir ara eski Nathan'ı tamamen unuttuk ama Gabriel sağolsun en sonunda bize dönmesini sağladı. Gabriel'i bu kitapla birlikte bayılarak okudum. Kitabın sonlarına doğru yaklaştıkça Nathan&Annalise ne olacak diye beklerken bir anda boğazıma bir yumru oturdu. Heyecan, kurgu ve karakterlerin ilişkileri bakımından çok iyiydi. Ama benim ölüp bittiğim kısımlar tabii ki son bölümleriydi. Serinin ikinci kitabını sonu da gözlerimi doldurmuştu ama üçüncü kitabın sonu ağlattı diyebilirim, çok güzeldi...



 






Continue reading Kayıp - Sally Green | Kitap Yorumu