31 Ocak 2016

,

Cinder - Marissa Meyer | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Cinder
Orijinal Adı: Cinder
Yazar: Marissa Meyer
Sayfa Sayısı: 417
Yayınevi: Artemis
Çıkış Tarihi: Aralık 2014
Goodreads Puanı: 4.14/5
Benim Puanım: 4/5
Arka Sayfa;

GELECEKTE BİLE, HİKAYE "BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ" DİYE BAŞLIYOR...

İnsanlarla androidlerin yan yana dolaştığı Yeni Pekin’e hoş geldiniz. Her ne kadar birlikte yaşamayı başarsalar da türlerin dostluğu sanıldığı kadar kolay değil.
Ölümcül bir veba insan nüfusunu tehdit ediyor. Ay İnsanları, Dünya’yı uzaydan izleyerek doğru zamanı kolluyor. Kimse Dünya’nın kaderinin tek bir kıza bağlı olduğunun farkında bile değil…
Becerikli bir mekanik ustası olan Cinder, herkesten saklasa da aslında bir sayborg. Üvey annesinin hakaretleri yetmezmiş gibi şimdi bir de üvey kardeşinin hastalanmasından sorumlu tutuluyor. Yakışıklı Prens Kai’in hayatına girmesiyle birlikte, Cinder birden kendini gezegenler arası bir anlaşmazlığın ortasında buluveriyor. Sorumluluk ve özgürlük, sadakat ve ihanet arasında kalan Cinder, Dünya’nın geleceğini koruma altına almak için önce kendi geçmişinin sırlarını açığa çıkarmak zorunda...
Yeniden kurgulanmış bu masalda Külkedisi ile tekrar tanışmaya ne dersiniz?
Yine hiç hız kesmeden bir kitap yorumumla blogumdayım. Bir Ay Günlüğü Kitabı serisinin ilk üç kitabını Aralık ayının başlarında almıştım ama henüz okuma fırsatı bulamamıştım. Zaten 15 tatil yazımda okuyacağımı belirtmiştim. Yalnız ben 15 tatilde bu kitapları yetiştiremeyeceğim diye korkuyordum ama aklımdaki kitaplardan sadece beş tane kaldı resmen. Kitapla ilgili yorumlarıma geçersek genel olarak baya baya beğendim. Cinderalla'nın gelecek uyarlaması çok hoşuma gitti. Kendini diğer kitaplardan ayıran farklı bir konusu ve kitapları hızla çevirmenizi sağlayan akıcı bir dili vardı.
Hâlâ kapıda duran Kai, yüzünü Cinder'a döndü. "Zamanlamanın kötü olduğunu biliyorum, ama gerekçelerimin tamamen kendimi koruma güdüsüne dayandığını söylediğimde bana inan." Derin bir nefes aldı. "Baloda bana eşlik etmeyi düşünür müsün?"
Yer, Cinder'in ayaklarının altından kaymaya başladı. Beyni durmuştu. Doğru duymuş olamazdı.
"E-efendim?"
Bu tip fotoğraf çekimini çok sevdim ve bir kere de ben denedim. Tabii o kahve dökülecek diye baya tırstım ama şanslıyım ki dökülmedi :) Kızımız Cinder'i çok sevdim ve elbette diğer herkes gibi Prens Kai'ye ben de tutuldum. Serinin ikinci kitabı Scarlet'da yine onların hikayesine yer verileceğini duyduğuma sevindim. Birinci kitabın sonundan sonra Cinder'in hikayesinin geri kalan heyecanlı kısmını okumayı dört gözle bekliyorum. Kitaptan bir puan kırdım çünkü her ne kadar çok beğensem de tam olarak mükemmel bir kitap değildi. Diğer kitap yorumlarında gördüğüm kadarıyla herkes son kitap olan Cress'i favorisi yapmış. Scarlet'in konusu da çok hoşuma gitti. Muhtemelen Scarlet'i bugün bitiririm ama yorumunu girme konusunda sorun yaşayabilirim bugün evde kalmayacağım. Ayrıca kitapta geçen Külkedi masalı da ayrı hoştu. Cinder'in baloya katılmak istemesi ama orijinal masala uymayan bazı sebeplerden dolayı buna kalkışamaması. Kötü büyük annesi, en az büyük annesi kadar çekilmez bir üvey kız kardeşi ve bir şekilde Prensle karşılaşmaları derken bir yandan Külkedi masalı da yeniden yeşermiş oluyor. Ayrıca diğer üvey kız kardeşiyle olan sevecen ilişkisini ve o kızın tatlılığını da unutmayalım.
 "Eh, şehirde böyle bir ayrılacalık için ayılıp bayılacak yaklaşık 200.000 bekar kız yaşıyor."
"Cinder."
Elinde değildi. Ona baktı. O kahverengi gözlerindeki samimiyeti gördüğünde, savunması biraz olsun parçalandı. Ama Kai'nin kendine güvenin yerini endişe duygusu almıştı.
"Demek 200.000 kız," dedi. "Peki, neden sen olmayasın?"
Sayborg. Aycı. Mekanik ustası. Kai'nin isteyebileceği son kız o olmalıydı.


Son olarak zaten kitap kurtlarından benim gibi Cinder okumayan çok az kalmıştır diye tahmin ediyorum. Eğer okumayan varsa serinin ilk kitabını hemen alsınlar derim. Normal kitaplara göre boyutunun daha küçük olması kitapları daha sevimli kılmış. Ayrıca Cinder'in kapağı da her ne kadar orijinal olmasa da çok anlamlı. Kitabı güya bu gece bitirecektim ama dün bir oturuşta okudum. Hafif kalın gibi görünse de orta boyda yazıldığı için göze kaba gelmiyor. Kalkacağım kalkacağım deyip kitabı pat diye bitirdim. Ayrıca her ne kadar kızımız Cinder ağlayamasa da az daha benim gözlerim doluyordu. Kitabı gerçekten beğendim. Serinin diğer kitaplarına tam puan vermek dileğiyle. 
Continue reading Cinder - Marissa Meyer | Kitap Yorumu

30 Ocak 2016

2016'da Çıkmasını Beklediğim Kitaplar

Muhtemelen Ocak ayına dair son olacak blog yazımla karşınızdayım! Size Sam Smith'in bu şarkısını hediye ederek 2016 yılınca dört gözle çıkmasını beklediğim kitapları kısaca özetlemek istiyorum. Kısaca dediğime bakmayın eminim uzun bir liste olacak.

1. Me After You - Jojo Moyes

Birazcık blogumu takip ediyorsanız Jojo Moyes aşkımı biliyorsunuzdur. Senden Önce Ben  herkes gibi beni de derinden etkileyen bir kitap olmuştu ve sonu herkesi hüzne boğduğu için ikinci kitabın çıkacağını duymak beni yerimden zıplatmıştı. Hem de kitabın mart ayında çıkacak olması sanki Jojo Moyes'in bana doğum günü hediyesi gibi.
2. The Retribution of Mara Dyer - Michelle Hodkin
Bekleye bekleye iskelet olacağız resmen. İlk iki kitabı Kasım ayında art arda okudum ve güya Pegasus 2016'nın başında çıkaracaktı. Hayır, insanı sinir eden asıl konu çevirmenin üçüncü kitabın çevirisini çoktan teslim ettiğini biliyor olmamız. Ama Pegasus hala ısrarla çıkarmıyor. İkinci kitap öyle bir yerde bitti ki deli gibi bekliyorum serinin son kitabının çıkmasını.
3. Morning Star - Pierce Brown
Çok az gözlü olmak istemiyorum ama bu kitabı hemen isteyenlerdenim ben de. İngilizce okumak için çok uğraş vermek gerek ve epub olarak çıktı mı emin de değilim. Duyduklarıma göre muhtemelen Şubat ayı içinde çıkacakmış. Bize de beklemek kalıyor.
4. Fangirl - Rainbow Rowell
Bu kitabı İngilizce olarak alacağımı söylemiştim ama kararımı değiştirdim. Bilmiyorum fark ettiniz mi ama bu kitabın yabancı ciltli basımları harika ve muhtemelen bu kitabı Pegasus yayınları çıkaracak. Pegasus'un ciltli kitaplar konusunda ne kadar harika olduğunu tartışmayalım istersen :D O yüzden sırf İngilizce okumak için aynı kitabı iki kez almak istemiyorum. Daha çok okuyacağım kitap olduğu için Fangirl'i hemen okumam şart değil. Pegasus ciltli olarak bastığında beklediğime hiç pişman olmayarak alacağım :)
5. Forever - Maggie Stiefvater
Henüz Beklenti kitabını bitirmesem ve seriyi öyle aham şaham beğenmesem de üçüncü kitabın çıkmasını beklemekteyim. Beklenti kitabını da şubat ayında çoktan bitirmiş olurum. Baskıları da harika olan The Wolves of Mercy Falls serisini tamamlamak istiyorum.
6. Glass Sword - Victoria Aveyard
Yazarı ayrı tatlı kitapları ayrı harika olan Red Queen serisinin ikinci kitabını çok büyük bir merakla bekliyorum. Kitap yorumumda  ikinci kitabı İngilizce olarak okuyacağımı söylemiştim fakat adam akıllı bir epub bulamadım :( Ayrıca yazar serinin arasına ilk kitapta bahsettiği karakterlerin yaşamlarının anlatıldığı Novella kitapları eklemiş. Onlar da Queen Song, Cruel Crown ve Steel Crown olmakta. Serinin ana kitaplarından sadece iki tanesi çıktı ama takip ettiğim kadarıyla tatlı yazarımız tumblr üzerinden ana serinin dört kitaptan oluşacağını yazmış. İlk kitabın mükemmel sonundan sonra bizi nasıl bir kitap bekliyor meraktayım.
7. Winter - Marissa Meyer
Henüz Bir Ay Günlüğü Kitabı serisine başlayamadım. Seri dört kitaptan oluşuyor ve önceki aylarda üç kitabı da bir arada internetten satın almıştım. Dördüncü kitabı Artemis ne zaman çıkaracak hiçbir fikrim yok. Üçüncü kitap olan Cress'i 2015'in beşinci ayında çıkarmışlar. Winter 824 sayfadan oluşan goodreads'tan 4.54 gibi harika bir puanı kapmış bir kitap. Serinin ilk üç kitabını haftaya bitirmiş olacağım muhtemelen.
8. All The Bright Places - Jennifer Niven
Bu kitabın konusu hakkında en ufak bir fikrim yok. Tüm kitap yorumcularının İngilizce okuduğunu gördüm. Ayrıca Goodreads'te ödül kazanmış. Bir de Pegasus yayınlarının çıkaracağını biliyorum. Kitabı istesem e-pub olarak İngilizce okurdum ya da İngilizce satın alabilirdim ama Fangirl'de bahsettiğim gibi bir kitabı iki kez satın almak istemiyorum ve çoook büyük bir ihtimalle Pegasus bu kitabı da ciltli çıkaracak ve ciltli basımı harika. Bu kitap hakkında bazıları mükemmel bayıldım derken bir yandan diğerleri de buna mı bayıldınız diyor. Muhtemelen bende buna mı bayıldınız diyeceğim ama yine de okuyup görmem gerek. Kitap çıktığı gibi sepetime eklenmiş olacak.
9. The Edge of Forever - J. A. Redmerski
Hiçliğin Kıyısında bayıla bayıla okuduğum bir kitap olmuştu. İkincisi olduğunu öğrenince çook sevinmiştim. İkinci kitabı The Edge of Always muhtemeln yaz aylarında yine Ephesus yayınevi tarafından çıkarılacak. Neden bu kadar uzattıkları da ayrı bir sinir bozucu. İkinci kitabı İngilizce bulmaya çalıştım ama indirdiğim e-kitap dosyası İspanyolca çıkınca bir daha uğraşmadım. Kitap olarak okumak istiyorum :)
10. The Fever Code - James Dashner
Betül sen daha bu seriyi okumadın diyeceksiniz ama ilk iki kitabın filmini izleyen bendeniz Betül'ün bu ayki kitap sepetinde Labirent serisi duruyor. Filmlerini çok severek izlediğim kitabın serisini bir haftada bitirmeye niyetliyim. O yüzden 5. kitabının bir an önce 2016'da çıkmasını bekliyorum.
11. Me and Earl and Dying Girl - Jesse Andrews
Filmini çok severek izlediğim Ben, Earl ve Ölen Kız kitabı İngilizce almayı düşündüğümü söylemiştim. Ama Pegasus birkaç aya piyasaya çıkaracak. O yüzden Türkçe almayı planlıyorum. Bir de İngilizce kitap baskıları filme ait ve ben de kitabın orijinal baskısını satın almak istiyorum. Bakarsınız bir de ciltli basarlarsa çok mutlu olurum.
12. After #2, After #3, After #4 - Anna Todd
Ardı ardına İngilizce okuyup sizler için uzun uzun yorumladığım ve son kitabında ağlamaya doyamadığım bu harika serinin Türkçe basılmasını dört gözle bekliyorum. İlk kitap olan After Karşılaşma kitabını nasıl yerden yere vurup son kitapta ilk kitabın klişe olmasını bile kabul ettiğim ve ben de büyük bir etkisi olan bu serinin diğer kitaplarının 2016 içinde çıkmasını bekliyorum. Ben seriyi bitirmiş bulunmaktayım ama umarım pegasus yayınları sadece ilk kitabı bitiren okuyucular için biraz hızlanır.

13. The Nightingale - Kristin Hannah
Utanarak itiraf ediyorum ki bugüne kadar Kristin Hannah'ın tek bir kitabını okudum. Diğer tüm kitaplarını satın almak niyetindeyim ama bir türlü onlara sıra gelmedi. Son çıkan kitabı da tahmin edildiği gibi çok fazla övgü aldı. O yüzden diğer kitaplarını çıkardığı gibi yine bize pegasus sunacağı için 2016'da bu kitabın çıkmasını da merakla bekliyorum. Goodreads'dan da 4,53 almışşşş :)
14. This Shattered World - Amie Kaufman & Meagan Spooner
Starbound serisinin ikinci kitabı olan Benim Uzak Yıldızım'dan sonra Go yayınlarından ikinci kitap bizleri bekliyor. Kitaplar birbirleriyle alakasız ama ben Benim Uzak Yıldızım'ı o kadar beğenmiştim ki ikinci kitaptan beklentim yüksek. Go yayınları ikinci ve üçüncü kitabı ciltli olarak basmayı düşünüyorlarmış. Umarım öyle bir şey yapıp ilk kitabı paperback olarak alanlara haksızlık etmezler.
15. Carry On - Rainbow Rowell
Yine herkesin İngilizce olarak okuduğu ama ciltli olarak çıkacağı için ve muhtemelen de Pegasus'dan çıkacağına inandığım Carry On'un Türkçe baskısını beklemekteyim. Yaza kadar çıkmazsa da İngilizce olarak satın alma niyetindeyim. Kitaba dair birkaç video izledim ve konusunun biraz Harry Potter'a benzediğini ve normal aşk kitaplarından uzak olduğunu duydum. Okuyan herkes beğenmiş durumda. O yüzden ben de beğeneceğimden şüphe etmiyorum.
16. United - Melissa Landers
Henüz Alienated serisinin sadece ilk kitabını okumuş biri olarak üçüncü kitabını aynı şekilde merakla bekliyorum. Bir de başka bir seri olarak Mellisa Landers'in yazmış olduğu Starflight kitabını da beklemekteyim :)
17. Sweet Temptation - Wendy Higgins
Henüz The Sweet Series'e başlamadım ama yaza kadar seriyi almayı planlıyorum ve Go yayınları sağ olsun 2016 içinde serinin son kitabı Sweet Temptation'u çıkaracaklarını haber verdiler. Bu seri hakkında bazıları kitapları yerden yere vururken bazıları ağlayacak kadar duygu yoğunluğu yaşatan bir seri olduğunu söylüyor. Bu yüzden ben de hangi kısımı destekleyeceğimi merak ediyorum.
18. The Last Star - Ricky Yancey
Yine henüz başlamadığım serilerden biri olan The 5th Wave serisinin son kitabı olan The Last Star'ı 2016 içinde beklemekteyim çünkü yaza kadar serinin ilk kitabını bitirmiş olacağım. Serinin ilk kitabının filmin de yakın da vizyona girecek ve Chloe Moretz'de başrolde. Filmini de baya merak etmiş durumdayım. Chloe Moretz'in oynayacağına da sevindim. Artık ya ilk kitabın filmini önce izleyeceğim ya da kitabını önce okuyacağım :)
19. The Siren - Kiera Cass
Henüz The Selection serisini okumadım ve o seri hakkında çok doluyum. Nedeniyse İngilizce kitapları mükemmel basıldığı halde Dex yayınlarının paperback olarak basması. Ne zaman bir yabancı bloggerin kitaplığında Selection serisini görsem iç çekip duruyorum kendi kendime. Yaza kadar The Selection serisini eğer mümkün olursa İngilizce yoksa Türkçe alma niyetindeyim ve kapağı bile mükemmel olan The Siren kitabının Türkçe olarak da çıkmasını merakla bekliyorum.
20. Before I Go - Colleen Oakley
Sadece ismiyle değil, konusuyla da biraz Senden Önce Ben kitabını anımsatan bu kitap Yabancı yayınlarından çıkacak. CNR fuarına kadar çıkmasını umut ettiğim kitabı çıktığı gibi alma niyetindeyim.
21. Yabancı - Öznur Yıldırım
Sen de mi Brütüs diyenleri duyar gibiyim ahahah Dostlar ben bugüne kadar wattpad'den hiçbir kitap okumadım ve Yabancı'nın da hiçbir bölümünü okumadım. Pegasus yayınlarının çıkaracağını duyunca zaten merak etmeye başladığım kitabı kuzenim de konusunu anlatınca daha büyük bir merakla beklemeye başladım. Konusu biraz klişe gelse de umarım yazarın kalemi iyidir. Geçenlerde wattpad'den kitaba dair bazı replikler okudum ve aslında o kadar tahmin ettiğim kadar harika değildi betimleme. Yine de pegasus çıkardığı gibi alacağım. Yazar kitabı çoktan teslim etmiş durumda ama Pegasus hayranların merakına karşın ısrarla çıkarmıyor. Tahminimce CNR kitap fuarında çıkarıp yazarın da imza atmasına olanak sağlayacak ama CNR kitap fuarına sakın ama sakın Öznur Yıldırım'ın imza gününde gideyim demeyin. Kesinlikle izdiham çıkar :)

Kitaplar konusunda bir başladım mı duramıyorum. Daha okuyacağım bir sürü kitap var. Böylece muhtemelen ya bu yazının ikincisi gelecek ya da kısa kısa editler ekleyerek yazıyı uzatacağım. Sizlerin de yazdığım kitaplar arasında bekledikleriniz varsa yorumlarda buluşalım. Görüşmek üzere :)
Continue reading 2016'da Çıkmasını Beklediğim Kitaplar
,

Altın Oğul - Pierce Brown | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Altın Oğul
Orijinal Adı: Golden Son
Yazar: Pierce Brown
Sayfa Sayısı: 448
Çıkış Tarihi: 12/2015
Yayınevi: Pegasus
Goodreads Puanı: 4.49/5
Benim Puanım: 5/5
Arka Sayfa:

ALTIN YÜZLERDEN OLUŞAN BİR DENİZDE SÜRÜKLENİYORUM.
BURADA SADECE GÜÇLÜ OLAN HAYATTA KALABİLİR.
SADECE AKILLI OLAN YÖNETEBİLİR.
HÂLÂ OYUN OYNUYORUM AMA BU, OYUNLARIN EN ÖLÜMCÜLÜ.
BEN YÜZYILLARDIR KÖLELEŞTİRİLEN HALKIMIN KILICIYIM.
BAĞIŞLAMAYACAĞIM.
VE UNUTMAYACAĞIM.

Mars Enstitüsü'ndeki amanzsız rekabetten zaferle çıkan Darrow, namı diğer Azrail, yönetici seçkinler arasında saygın bir konuma yükselmiş, en zalim ve zeki Altınlara; Eşsiz Yaralılara katılmıştır. Ancak Darrow onlardan biri değildir: Geleceğin yalanlar üzerine kurulu olduğu, trajediyle dolu, unutamayacağı ve affedemeyeceği bir geçmişi vardır.

Sistemi içeriden yıkma hedefine ulaşmak için herhangi bir Altın değil; en iyi, en güçlü, en zeki, en vazgeçilmez Altın olmalıdır. Halkını aydınlığa çıkarmasının başka yolu yoktur ancak bu yol boyunca attığı her adım, Darrow'un kendi gölgesini biraz daha karartacaktır.
Yedi yüzyıldır halkım sessiz ve umutsuz kölelere dönüştürülmüştü. Şimdi ben onların kılıcıydım. Ve bağışlamayacaktım. Unutmayacaktım. Bu yüzden beni gemisine götürmesine izin verdim. Bana sahip olduğunu düşünmesine izin verdim. Beni, sırf daha sonra yakıp yıkabileyim diye, evine almasına izin verdim.
Ancak o sırada kızı elimi tuttu ve bütün yalanların ağırlığını omuzlarımda hissettim. Kendi içinde bölünen bir krallığın ayakta kalamayacağını söyleyenler, kalpten söz etmeyi unutmuştu.
Adile Naşit gibi gitti gitti diye ağlayasım var. Kitap gerçekten de bitti ve henüz üçüncüsü çıkmadı. Altın Oğul'u dün gece bitirdiğim halde boyun ağrısı yüzünden yorumumu girmeden uyudum. Ah dostlar ah nasıl kitaptı bu?! Sonu bir yana kitabın asıl kendisi beni hayran bıraktı. Bu kitabı daha büyük beklentilerle okumuştum ama bu kadarını beklemiyordum. En azından ağzım açık okumayı tahmin etmiştim ama yine ağlayacağımı düşünmemiştim. Pierce yine böğrüme taş gibi oturttu. Hele de ortaya çıkan sır beni mahvetti. Kitabı okurken o sırrı düşünmemeye çalıştım çünkü düşündükçe gözlerim dolup durdu.
Onu sarılıp ağlamaya başladığım için başka bir şey söyleyemedi. Hıçkırıklara boğulmuş halde titreyerek ona sımsıkı sarılmış ve korkutmuştum. Başımı okşamak dışında hiç kıpırdamıyordu. Omuzlarımdaki bütün ağırlık kalkmıştı. Artık bilen biri vardı. Biliyordu ve hâlâ yanımdaydı. Biliyordu ve yine de bana yardıma gelmişti. Bana yardım etmeye. Titremeyi ve teşekkür etmeyi kesemiyordum. Eo haklıydı. Ben haklıydım. "Sen benim dostumsun," dedim, bir çocuk gibi titreyerek. Beni bu şekilde görmek neredeyse onu da ağlatacaktı. Gerçek bir dosttu.
Yine baştan aşağı bilim kurgu içeren bir kitaptı. Hatta ortaları o kadar çok öyle sürdü ki bir ara itiraf etmek gerekirse sıkıldım. Sanki yazar nerede sıktığını biliyor gibi gözlerim satırları atlamak istediği zaman hemen bir bomba patlattı. İlk kitaptan karakterlere daha çok bağlanırken bir yandan da filizlenen aşkı okumak o kadar güzeldi ki kelimeler yetersiz. Hem bilim kurgu, hem bir tutam aşk hem de mis gibi dram kokan bir kitap.
Eo'nun beni Vadi'den izlediğini hayal edemezdim. Bu cehennemde inancımı kaybetmiştim. Kısrak onu geri getirmişti. Eo beni izlese de izlemese de kesin olan bir şey vardı; Kısrak izliyordu ve gözlerinde gördüğüm şey, elimi indirmeme yetmişti. Ve son beni yıllardır ilk kez görüyormuş gibi gülümsedi.
"İşte buradasın."
Üçüncü kitabı nasıl bekliyorum anlatamam. İkinci kitabın her tarafını işaretledim. Üçüncü kitap çıktığında önce işaretlediğim yerleri okuyacağım. Üçüncü kitabı İngilizce okumak isterdim ama beni ciddi anlamda zorlar. Çok fazla bilmediğim terim var. Kafam karışıp kitaptan soğurum diğer türlü. O yüzden Türkçe çıkmasını dört gözle bekliyorum. CNR Kitap Fuarı'na kadar çıksa daha ne isteriz! Pierce Brown gibi bir yazar daha önce okumadım sanırım. Bir insanın kafası bu kadar mükemmel çalışabilir. Tabii döktürdüğü o satırları anlatmak bile yetersiz. Kısacası adamın kalemine bayılıyorum.
Başparmağımla yanaklarından yaşları sildim. Kısrak onlardan farklıydı. Ve onların yaptığını yapmaya çalıştığında, kalbi özüne kadar parçalanıyordu. Ona bakarken yanılduğımı anladım. O, dikkatimi dağıtacak biri değildi. Görevime engel olacak biri değildi. Görevimin amacının ta kendisiydi. Yine de onu öpemezdim. Bu imparatorluğu yıkmak için kalbini kırmak zorundayken bunu yapamazdım. Haksızlık olurdu. Ben ona aşık olmuştum ama o bir yalana aşıktı.
Pierce Brown'un Kızıl İsyan üçlemesinin ilk iki kitabı çıkmış durumda. Aynı ilk kitapta söylediğim gibi içinizde birazcık bilim kurgu sevdası varsa gözünüzü kırpmadan okuyun. Bazı yerlerde o kadar çok heyecanlandım ki kitabı sımsıkı tuttum. Hele sonu! Resmen üçüncü kitabı deli gibi merak etmemizi sağlıyor. İlk kitap yorumlarımda bir kitabı nasıl çok beğenirim diye kısaca anlatmıştım. Suratımda saf bir gülümseme belirirse, boğazım düğümlenip satırları bulanık görecek kadar ağlarsam ve elbette gözlerimi büyüterek beni heyecanlandıran sayfaları diğer sayfaya göz ucuyla bile bakıp spoiler almama korkusuyla okuyarak. Bu duyguların hepsini çok sık yaşayamıyorum tek bir kitapta. İşte tüm bu duyguları bir arada harmanlayabildiğim bir kitaptı Altın Oğul. Aynı hisleri Kızıl Yükseliş'te de bol bol hissetmiştim. Daha fazla övgüye mahal yok sanırım. Kesinlikle okuyun :) Ayrıca yorumum geç geldi çünkü bugün Taksim'e gittim ve kız kardeşimle ayakkabısı için uğraştıktan sonra D&R'a girdim ve hiç çıkmak istemedim çünkü tahmin ettiğimden daha çok İngilizce kitap vardı. Raflara hayran hayran baktım. Türkçe almayı düşündüklerim bittiği gibi İngilizce kitaplara yöneleceğim inşallah :)
Şırınga Roque'un boynuna gömüldü ve gözleri kapanırken yavaşça yatağa serildi. Uyandığında son iki yıldır birlikte ya da emrinde çalıştığı herkes ölmüş olacaktı. En yakın dostu olduğumu söylemesinin ardından ona yaptığım şeyi hatırlayacaktı. Partide neler olacağını bildiğimi anlayacaktı. Ve bu gece ölmesem bile, olayı gerçekleştiren kişinin ben olduğumu başka yollardan keşfedemeseler bile, Roque'un hayatını kurtarmam yakalanacağım anlamına geliyordu. Artık geri dönüşü yoktu.
Continue reading Altın Oğul - Pierce Brown | Kitap Yorumu

29 Ocak 2016

#MİM / Yayınevleri

İkinci mimi girerken elbette heyecanlıyım. Yayınevleri konusunda biraz hassasım hatta bazen yazılarımda bile belirtiyorum. Sağ olsun beni bu konuya Kalem Fili mimledi. O halde sorulara geçelim.

1. En sevdiğiniz yayınevi hangisi?
Her zaman Pegasus yayınlarını çok sevdiğimi söylüyorum. Her ne kadar aşırı tuzlu olsa da çıkardığı kitapları merakla takip ediyorum. Tabii bunun yanında kitap çeşitlerine göre yayınevlerini aklıma diziyorum. Mesela historical konusunda en çok Epsilon yayınlarını, günümüz aşk romanları konusunda Yabancı yayınlarını, klasikler ve edebiyata dair kitaplar konusunda YKY, Türkiye İş Bankası Kültür ve Can yayınlarını takip ediyorum. Bunun dışında hem aşk, hem bilim-kurgu, hem de popüler kitapları basmaları konusunda konusunda baskılarıyla birlikte Pegasus yayınlarını seviyorum.

2. Bu yayınevinden okuduğunuz bir kitabı kısaca yorumlayalım.
Blogumda deli gibi tıklanan Mucize kitabını kısaca yorumlayalım o zaman. Kendisini Tüyap'tan almıştım ve iştah kabartan yorumlarını okuyunca büyük merakla okumuştum. Bayıldığım bir kitaptı. İnsanın ardı ardına bir sürü ders çıkaracağı ve bir çocuğun hikayesi anlatıldığı halde neler olacak diye okuyup o çocuğun duygularını kendi içimizde yaşatan harika bir kitaptı. Yorumum için; Mucize Kitap Yorumu

3. Bu yayınevinden okuduğunuz bir kitaptan bir söz yazın.
Onsuz yaşamaktan korktuğumu fark ettim. Benim hayatımı yıkmaya ne hakkın var, demek istiyordum. Benim senin hayatın üzerinde hiçbir şey söylemeye hakkım yokken bunu yapmaya ne hakkın var? /Senden Önce Ben

4. Yazarın başka okuduğunuz ya da önerdiğiniz bir kitabı var mı?
Biliyorum Jojo Moyes çok klişe oldu ama bir türlü burada paylaşmak istediğim başka bir replik bulamadım. Jojo Moyes'in Sevgilimden Son Mektup ve Paris'te Balayı dışında tüm kitaplarını hayranlıkla okudum. Her biri ayrı dokundu bana. Kesinlikle her bir kitabını öneririm. Ayrıca yazarın Me After You kitabını deli gibi beklemekteyim.

5. Yayınevinden kitap çıkartsanız ve tutmasa ne hissedersiniz?
Pegasus yayınlarından genç yaşta bir Türk yazarın kitap çıkarıp tutmaması imkansız. Zaten önce öyle bir hayran kitlesi edinmeniz gerekir ki Pegasus ancak size kitabını çıkartmayı teklif eder. Elbette ben de çok isterim öyle bir şey olmasını. Hatta hayalim diyebilirim ama bu yüzden tüm dikkatimi yazdığım hikayeye verip o hikayeyi insanlara okutmaya odaklanmalıyım. Bakarsınız bir gün gerçekten popüler olup kitabımı çıkarırım. İmkansız diye bir şey yoktur sonuçta :)

6. Bu yayınevinden almak istediğiniz kitap hangisi/hangileri?
Upuzun bir Pegasus listem var. Aralarında aklımda kalanlar; Labirent Serisi, Ruhlar Üçlemesi Serisi, Fısıltı Serisi, Guguk Kuşu, 5. Dalga, Sürü, Günübirlik Hayatlar, Kristen Hannah'ın kitapları ve daha bir çoğu.
Severek cevapladığım bir mim oldu. Şayet mimlenmemiş olanlar varsa artık mimlenmiş durumdasınız :)
Continue reading #MİM / Yayınevleri
,

Şeftali Kokan Sırlar - Jodi Lynn Anderson | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Şeftali Kokan Sırlar
Orijinal Adı: The Secrets of Peaches
Yazar: Jodi Lynn Anderson
Sayfa Sayısı: 368
Yayınevi: Novella Dinamik
Çıkış Tarihi: 10/2015
Goodreads Puanı: 3.76/5
Benim Puanım: 3/5
Arka Sayfa;

"Kimi zaman yaşam bizi sınar; bazen geçmişimizle, bazen de geleceğimizle... bazen en sevdiklerimizle..."
Murphy, Leeda ve Birdie...
Şeftali bahçesinde geçirdikleri yazın ardından birbirine sıkıca tutunan bu üç arkadaşın yaşamı akıl almaz bir biçimde değişiyor...
Her biri kendi gerçeğiyle yüzleşiyor... Acaba her şeye rağmen bu üç arkadaş olanların üstesinden gelip aralarındaki bu güçlü bağı korumayı başarabilecek mi?
İyi akşamlar herkese. Şeftali Kokan Sırlar 15 tatil içinde okumayı hedeflediğim kitaplardan biriydi ve elimden hiç bırakmadan hemen bitirdim. İlk kitap olan Şeftali Kokan Bir Yaz'a bayılmıştım. Çok samimi ve akıcı bir kitaptı. Üçlünün dostluğunu adım adım anlatarak beni kendine bağlamıştı. Bir yandan da kızların aşk hikayeleri anlatıldığı için ikinci kitabı büyük bir merakla hemen almak istemiştim. Hatta ne zaman diğer kitap hakkında bir şeyler düşünsem içim merakla doluyordu.
Ve sonbahar yerini kışa bıraktı, Darlingtonların şeftali ağaçları yapraklarını yeniden, nazikçe, sanki dökülmesine kendileri izin veriyormuş gibi terk etmeye başladı. Bu, yapraklardan vazgeçmek demek değildi.
Bu, yaprakları kaybetmek demek değildi.
Kısa bir yorum olacak dostlar çünkü bu kitap beni birinci kadar etkileyemedi. İstese çok rahat etkilerdi ama sanki yazar bu kitabı öylesine yazmış. Üçüncü kitap da olduğu için olayları oraya saklamış gibiydi. Çok durağan ve kızların dostluklarının dağılması falan canımı sıktı. Bu kitapta en çok Leeda'yı okumayı sevdim. Onun annesiyle arasında geçen ilişkisi beni baya hüzünlendirdi. Onun dışında Birdie'nin Enrico ile yaşadıkları da heyecanlıydı ama ilk kitapta olduğu kadar değildi. Tabii sevgilisi Rex'i Murphy'e veren Leeda'nın acısını okumak da üzücüydü. O yüzden bu kitapta en çok Leeda hoşuma gitti. Önceki kitapta aksine kendisini pek sevmemiştim ve Birdie'ye bayılmıştım. Bu sefer Birdie zannımca biraz daha geride kalmıştı. Murphy'e ısınmak için üçüncü kitabı bekliyorum diyebiliyorum. Bir türlü o kıza ısınamadım. Her ne kadar dostluğunu sevsem de bana bencil geliyor bazı nedenlerden ötürü.
Meyve bahçesinde yaprakların çekirge sürüsü gibi uçuştuğu zamanlar olmuştu. Tüm ağaçların çırılçıplak soyunup neredeyse yüz kızartıcı şekilde bembeyaz gövdelerini sergilediği zamanlar olmuştu. Kahverengi ve turuncu renklerle donandığı zamanlar olmuştu. Ve hep beraber meyveleri toplamak için onların etrafında topaç gibi döndükleri zamanlar olmuştu. Şimdi, kusursuz bir şekilde hâlâ bir seyirci gibi yerlerinde bekliyorlardı.
Birdie dudaklarını Enrico'nun dudaklarına doğru yaklaştırdı ve onları içine çekti. Alınları birbirine değiyordu.
Ağaçların arasından bakıldığında, birer yetişkin aşık gibi görünüyorlardı.
Kısacası ikinci kitap Şeftali Kokan Sırlar birinciye göre daha sıradandı. Kendini okuttu ama hep birincisi gibi akıcı olmasını bekledim. Bazı satırları çabuk bitirmek adına okudum. Daha güzel olmasını dilerdim. Genel olarak elbette hoşuma gitti ama tahmin ettiğim kadar tatmin edemedi beni. Olur da almak isteyenler vardır diye gireyim dedim yorumumu. Tabii Novella Dinamik'in özenli çevirisi ve harika kitap basımına lafım yok. Sırf bu kadar güzel bastıkları için bile kitaplığımda dursunlar istiyorum. Üçüncü kitabı da basarlarsa bir kaç yorum doğrultusunda almayı düşünüyorum. Annemin zoruyla evdeki ütüleri bitirdikten sonra bu gece sabaha kadar oturup Altın Oğul'u bitirme niyetindeyim. Görüşmek üzere :)
Continue reading Şeftali Kokan Sırlar - Jodi Lynn Anderson | Kitap Yorumu

28 Ocak 2016

,

Kızıl Yükseliş - Pierce Brown | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Kızıl Yükseliş
Orijinal Adı: Red Rising
Yazar: Pierce Brown
Sayfa Sayısı: 448
Çıkış Tarihi: 04/2015
Goodreads Puanı: 4,22
Benim Puanım: 5/5
Arka Sayfa:

BEN DÜNYALARI ATEŞE VERECEK KIVILCIMIM.
BEN ZİNCİRLERİ KIRACAK ÇEKİCİM.
BEN HALKIMIN VE ESARET İÇİNDE YAŞAYAN HERKESİN UMUDUYUM. ÇÜNKÜ BİLİYORUM Kİ İNSAN KENDİNİ KÖLELEŞTİREN ADALETSİZLİKLE ÖZGÜRLEŞEMEZ.

Gelecekte, renk kodlarına göre sınıflara ayrılmış Toplum'un en alt sınıfını Kızıllar oluşturmaktadır. Diğer bütün Kızıllar gibi Darrow da, Mars'ı yeni nesiller için yaşanılır bir gezegen haline getirdikleri inancıyla günlerini madenlerde çalışarak geçirmektedir. Üstelik bunu severek ve isteyerek yapmakta, kanı ve teriyle çocuklarına daha iyi bir dünya bırakacağına inanmaktadır.

Ancak Kızıllar kandırılmıştır. Darrow, halkının yozlaşmış yönetici sınıfın kölesinden başka bir şey olmadığını keşfettiğinde adalet özlemiyle hırslanır. İnsanlığın yeni nesil Altın hükümdarlarının güç için mücadele ettiği efsanevi Enstitü'ye sızmak için her şeyden vazgeçer. Hayatı ve medeniyetin geleceği pahasına en başarılı ve en vahşi Altınlarla rekabet etmek zorunda kalacak olan Darrow'un düşmanlarını yenmek için artık yapmayacağı şey yoktur... Bu, onlardan birine dönüşmek anlamına gelse bile.
Hayır, ağladığımı nereden çıkardınız? Gözüme Pierce Brown'un harika kalemi kaçtı. Sadece şu cümlem ile kitabı ne kadar beğendiğim net belli ediyorum sanırım. Bilim kurgu konusunda beter olan bendeniz Betül gitgide ustalışıyorum. Tamam, tamam. Duygularımı bastırıp bu kitap için yorumumu yapacağım. Öncelikle sizin için arka sayfa kısmındaki spoileri attım. Aslından bana sorarsanız baştan aşağı spoiler ama öyle bir yeri attım ki kitaba başlarda biraz daha sarılın. Siz bu kitaba bilim kurgu demişsiniz ama bildiğin dram. Normal aşk kitaplarında bile bu kadar ağladığım nadir oluyor. Kitaba bilim kurgu niyetiyle başladım. Hobaa dördüncü bölüme kadar deli gibi ağladım. Düşünün dördüncü bölüm diyorum çünkü yazar hemen öyle bir üslup ile konuya dalıyor ki farkına varmadan karakterlere bağlandım. Sonra tahmin etmediğim bir olay patlak verince gelsin peçetecikler durumuna büründüm.
Kızım, kızım
Hatırla soğuğu
Öldüren karı ve donan yağmuru
Düştük de düştük
Ve dans ettik
Buzdan bu diyarda
Onların kış şarkısıyla
İkinci kısma kadar ki sanırım dört bölümden falan oluşuyor ilk kısım. İşte ikinci kısıma kadar ağladım baya baya. Sonra kitap çok heyecanlı olmaya başladı ama sanki "Evren Betül'ün Kızıl Yükseliş'i Okumasına Karşı" gibi bir türlü bitiremedim kitabı. Dün kuzenimde kaldığım için bitirmek istemedim çünkü taze taze yorumumu bloguma giremeyecektim. O yüzden akşam eve geldiğim gibi oturdum iki yüz elli sayfayı yalayıp yuttum.
Aşkım, aşkım
Hatırla, o nasıl bir haykırış
Bahar gökleri için öldü kış
Kükrediler de kükrediler
Ama tohumları aldığımız gibi bizler
Ektik bir şarkıyı
Harisliklerine karşı
Yarısına kadar olayların ardı kesilmedi. Sonra konuya çok fazla karakter girdi. O kadar ki aklım allak bullak oldu. Tabii öyle olunca içimi bir korku sardı. Ben bu kitaba tam puan veremeyecek miyim diye. Tam ben o korkuyu yaşarken tekrar ağlamaya başladım kitapta. Yani bir yazar hem bu kadar harika bilim kurgu yazıp hem de tek bir satırla içine öküz oturtur mu diye soruyorsanız.... Pierce Brown'u öneriyorum. Kalemine hayran kaldım. Ne kadar bazı yerleri kafam almasa da en detayına kadar özenle bilgi vermesi bile hayran olunası. Kitabı kim Türkçe'ye çevirmişse eline sağlık diyorum. İngilizcem olduğu halde bu kitabı bir haftada anca bitirirdim diğer türlü. O kadar çok bilmediğim terim geçti ki kafamı toparlayamadan anlam veremedim.
Yazar öyle bir yazmış ki kitabın başına içinize acıyı ekiyor. Sonra kitap boyunca arada o acıyı dürtüp hiç unutmamanızı sağlıyor. Akıl almaz bir şekilde heyecanlı ve doğa üstü bir olayı anlatırken bir yandan da aşkı bu kadar sade ve mükemmel bir duygu olarak anlatması hayran bırakıyor. Özlem duygusunu kitaplarda kavrayamayalı çok olmuş anladığım kadarıyla. Kitapla öyle bir ilişki kurdum ki her ince detayı kendime gömüp gözlerimin dolmasına izin verdim. Darrow'un acısı benim oldu resmen. Sürekli onunla empati kurup durdum.
Kendimden nefret ediyordum.
Beni bunu yapmaya zorladıklarını biliyordum ama yine de bir seçim yapmışım gibi geliyordu. Hanı silecek bir yer yoktu; sadece taş ve çırılçıplak iki beden. Ben böyle biri değildim; olmak da istemiyordum. Ben bir baba, bir koca, bir dansçı olmak istemiştim. Bırakın toprağı kazayım. Halkımın şarkılarını söyleyeyim, sıçrayıp döneyim, duvarlarda koşayım. Yasak şarkıyı asla söylemezdim. Çalışırdım. Boyun eğerdim. Bırakın ellerimden kan yerine toprak temizleyeyim. Ben sadece ailemle birlikte yaşamak istemiştim. Yeterince mutluyduk.
Özgürlüğün bedeli çok ağırdı.
Elbette uzun olmasa da kendimce içimi dökeceğim hüzünlü bir spoiler bölümüm olacak bu kitap için. Bu kitapla Kızıl Kraliçe'yi karşılaştıranlarla aynı fikirde değilim. İkisi tamamen ayrı kulvarlarda. Kızıl Kraliçe'yi başka nedenlerden ötürü sevdim, bu kitabı ayrı nedenlerden ötürü sevdim. Sırf Kızıllar diye bir renk ayrımı geçiyor diye benzetmek dışında başka bir ortak nokta göremiyorum. Bu yorumu okuyan dostlar bu kitabı kesinlikle okuyun. İçinizde birazcık bilim kurgu sevgisi varsa bile ona güvenerek okuyun çünkü kitap kesinlikle tamamıyla bilim kurgudan ibaret değil. Öyle samimi ve harika bir kitap ki -kaçıncı kez söylüyorum- hayran kaldım. Hem kalın hem de ciltli olduğu için gidip D&R'dan alıp kazık yemeyin güzel insanlar. İnternetten alın ya da e-kitap olarak okuyun. Ayrıca ciltsiz hali de var ama ben ciltli olarak satın aldım. İkinci kitap Altın Oğul'u da hafta sonu bitmeden okuyup yorumumu girme niyetindeyim. Ama araya bir kitap koyup başka bir şeyi okuyacağım önce. Biraz sindirmek istiyorum bu kitabı.
Spoiler ve elbette double double spoiler;
Yazarken bile ağlayabilirim dostlar. O kadar doluyum bu kitabın bazı sahnelerine. Hadi başlayalım o zaman. Öncelikle Darrow'un eşi Eo'nun ölümü beni mahvetti. Daha ikinci bölümde gerçekleşmesine rağmen yazarın onların aşkını saf ve gerçek anlatmasına öyle bağlanmıştım ki hazin son beni çok ağlattı. Hele de Darrow'un karısını ne kadar sevdiğine şahit olmamız daha çok ağlamamı sağladı. Onu gömdüğünde önce suratını toprakla örtmesi sonra dayanamayıp suratını temizleyip öpücüklere boğduğu yerleri okurken boğazım düğümlendi. Eo'nun ölümü öyle dokundu ki bana ne zaman ismi geçse bir kötü oldum. Sanki Eo'nun ölümü bizi mahvetmemiş gibi başka hüzünlü sahneler de eklemişti sağ olsun yazar. Mesela Darrow'un Julian'ı öldürmek zorunda kalması ve ardından Julian'ın abisi Cassius'un bundan haberi olmayarak Darrow'u kardeşi gibi sevmesi. Aslında bir Kızıl olan Titus yine Darrow yüzünden ölümle yüzleşeceğinde bunu Cassius'un üstlenmesi ve Julian'ı Titus'un öldürdüğünü sanıp Titus'un hayatına adice son vermesi. Bunu izlemek zorunda kalıp Titus'a üzülen Darrow'u okumak beni mahvetti tabii. Sonra Titus'un neden bir Kızıl'dan Altın'a dönüştüğünü düşünüyoruz. Belki o da Darrow gibi büyük acılar yemişti. Cassius'un sonunda kardeşini Darrow'un öldürdüğünü öğrenmesi ve onu öldüreye dövmesi.. Kısrak'a karşı hisleri varken karısını unutamadığı için Darrow'un yeşermelerine izin vermediği duyguları derken üstüme bir ağırlık çöktü. Diğer yandan zaten olayların ardı kesilmedi. Kitap mükemmeldi. Not: Spoiler kısmını yazarken blog sahibinin gözleri yine doldu.
Oğlum, oğlum
Hatırlar zincirleri
Altın yönetirken demir dizginleri
Biz kükredik de kükredik
Kıvrandık ve haykırdık
Uğruna bize ait bir vadinin
Daha iyi bir hayat vaadinin
Evetttt, spoiler kısmım da bitti. Umarım bu yazımı beğenmişsinizdir. Hedef koyduğum kitapları on beş tatilde bitiremeyeceğim diye tırsmaya başladım. Hiç boş boş gezinmemeye çalışıyorum. Hava çok soğuk olduğu için salı günü Taksim'e gitmedik. Dün Başakşehir'deydim ve henüz Üsküdar'a geçebilmiş değilim. Şu kitap çekimlerimde kullandığım tableti görüyor musunuz? O fotoğrafları evdeki herkesin telefonu hasarlıyken gidip bize yeni tablet alan babama adıyorum. Neyse, bir yandan çok sevindim. Hem e-kitapları daha geniş bir ekrandan okuyabileceğim hem de kitap çekimlerimde kullanacağım. Bu arada Devrimin Kızı'nın pdfsi çıkmış. Bu gece hemen okuyacağım. Belki yorumumu buraya da girerim dostlar! Bir kaç mimle birlikte torrent hakkında açıklayıcı bir yazı yazmak istiyorum. Yarın büyük ihtimalle tüm gün evde olacağım. Böylece bloguma bakmayı unutmayın! Görüşmek üzere :)
Continue reading Kızıl Yükseliş - Pierce Brown | Kitap Yorumu

25 Ocak 2016

,

Kızıl Kraliçe - Victoria Aveyard | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Kızıl Kraliçe
Orijinal Adı: Red Queen
Yazar: Victoria Aveyard
Sayfa Sayısı: 388
Yayınevi: Pegasus
Goodreads Puanı: 4.12/5
Benim Puanım:5/5
Arka Sayfa;

İNSANLARIN KANA GÖRE SINIFLARA AYRILDIĞI BİR DÜZEN...
BÜYÜLÜ, TANRISAL YETENEKLERİYLE DİĞERLERİNE HÜKMEDEN GÜMÜŞLER,
ONLARIN GÖLGESİNDE HAYATTA KALMAYA ÇALIŞAN, SIRADAN KIZILLAR...
İKTİDAR TEHLİKELİ BİR OYUNDUR.
PEKİ, KAZANMAK İÇİN NE KADAR KAN KAYBETMEK GEREKİR?
KANLA BÖLÜNMÜŞ BİR DÜNYADA, KAZANANI BELİRSİZ BİR VAROLUŞ MÜCADELESİ...

Mare Barrow’un dünyasında kanın rengi, varoluşun biçimini belirlemektedir. Doğaüstü yeteneklerle donatılmış Gümüşler, köle gibi çalıştırdıkları ve savaşta ölüme gönderdikleri Kızıllara hükmetmektedir.


Yoksul bir Kızıl kasabasında yaşayan on yedi yaşındaki Mare, talihsiz olaylar sonucu bir Gümüş sarayında çalışmaya başlar. Ancak Kızılların başkaldırı hareketini örgütleyen Kırmızı Muhafızlar’ın davasını ateşleyecek kıvılcımın kendi parmaklarının ucunda olduğunu fark edince bambaşka bir oyunun ortasında kalır.


Yalanların üzerine kurulu bir düzende Kızılların Gümüşlere, bir prensin diğer prense ve Mare'nin kendi kalbine karşı mücadele ettiği bu tehlikeli oyunda tek mutlak gerçek, ihanettir.
Ben, Gümüş denizin ortasında kalmış bir Kızıl kızdım ve kimse için üzülme lüksüm yoktu. Özellikle de bir yılanın oğlu için.
İki gündür şu kitabı elime almaya ne zaman nasiplensem sürekli karşıma bir sorun çıktı. Ama ettim ettim okudum sonunda. Kitabı hiç bu kadar beğeneceğimi ve tam puan vereceğimi düşünmemiştim. Hep bir Kızıl Yükseliş ile karşılaştırma içinde bulunduğunu gördüğüm için sonradan küçük görmemek adına Kızıl Kraliçe kitabını öne aldım ve yemin ederim bayıldım. Tam puan vermeden önce Betül abartıyor musun diye kendime sorup başka blogger yorumlarına da baktım ve abartmadığıma kanaat getirdim.
Konuşmak için ağzını açtı ama fikrini değiştirdi. Bana kendimi daha iyi hissettirmek için söyleyebileceği hiçbir şey yoktu. Benim için yapabileceği hiçbir şey yoktu.
Masallarda, fakir kız prenses olduğunda gülümserdi. Bense bir daha gülümseyebileceğimi sanmıyordum.
Nasıl anlatsam? Beni çok şaşırtan bir kitap oldu. İki kere baya baya gözlerim doldu hatta kitabı deli gibi merak etmesem durur ağlardım yani. En son Dem'e gittiğimde iki bölüm okumuştum, onun dışında dün anca beş sayfa okumaya zaman buldum. En sonunda daha bir sürü kitap okumayı hedeflememiş olmamı göz önünde bulundurursak bu gece kitabı elime alıp seni bir oturuşta bitireceğim Kızıl Kraliçe dedim kendime ve tam olarak da öyle oldu. Hem de öyle bir oldu ki boynum ağrıyor şu anda. O iki buçuk bölüm haricinde kitabın geri kalanını bir oturuşta bitirdim. İlk iki bölüm dikkatimi çekseydi çoooktan biterdi ama dördüncü bölüm itibariyle öyle bir sardı ki noluyoruz dedim. Her bölüm sonu ayrı heyecan, hiç bekletmeden ardı ardına patlayan sürprizler derken sayfaları acımasızca çevirdim. Ayrıca her ne kadar çeviri olarak okusak da Victoria Aveyard'ın betimlemeleri harikaydı. Tabii diğer kitaplarını İngilizce okuyunca buna daha kuvvetli bir şekilde kanaat getireceğim ama kitabı öyle akıcı yazmıştı ki bayıldım. Ayrıca kendisi de baya tatlılıktan ölen bir yazar. Tumblr official sayfasından herkesin sorularına cevap veriyor. Hatta ben de kendisine bir şeyler yazdım. Umarım kısa zamanda bana da yazar.
Julian öne doğru eğildi, gözleri benimkileri delip geçiyordu. "Şu anda senin yanıldığını gösteren kanıta bakıyorum."
Sen bir ucubeye bakıyorsun Julian.
"Yanıldığını sana kanıtlamama izin verecek misin Mare?
"Bunun ne faydası olacak ki? Hiçbir şey değişmeyecek."
Julian hiddetle iç geçirdi. Elini seyrelmiş, kestane rengi saçlarının arasından geçirdi. "Gümüşler yüzlerce yıl bu dünyada bedene bürünmüş tanrılar gibi yaşadılar. Ve Kızıllar da sadece, onların ayaklarının altındaki böceklerdi. Sonra sen çıkageldin. Bu bir değişiklik değilse, başka neyin olabileceğini bilmiyorum."
Hayatta kalmama yardımcı olabilir. Hatta daha iyisi, hayatıma devam etmemi sağlayabilir.
"O halde ne yapacağız?
Kitabı abarttığımı düşünmüyorum. Çok fazla bu türde okumadığım halde aklımda kesinlikle yer edinecek. Baya baya on beş sayfada bir işaret koydum. Karakterlere değinirsek bence başroldeki kızımız Mare çok güçlü ve harika bir karakterdi. Ben kendisine bayıldım. On yedisinde neler yaptı kız. Tabii bir de erkek kardeşler vardı. İkisini de ayrı sevdim. Aman boş verin onların isimlerini. Ucundan bile spoiler yemeyin. Kitap hakkında detaylı yazsam cidden spoiler veririm çünkü dördüncü bölüm itibariyle bomba gibiydi. Her an yeni bir olay derken şimdi karakterlerde detaya girsem başları heyecanlı okumayacaksınız.
"Oğlum bir komutan oluyor!" diye gürleyen Kral Tiberias'ın sesi partinin şamatasını bastırdı. Cal'i yakınına çekip bir kolunu oğluna sardığında, bir anlığına onun kral olduğunu unuttum. Prens'in onu memnun etme isteğini neredeyse anlıyor gibiydim.
Hırsızdan başka bir şey olmadığım zamanlarda, annemin bana bu şekilde bakması için neler vermezdim. Şu anda bile neler veririm.

Bu dünya Gümüş olduğu kadar griydi. Keskin ve siyah beyazlar yoktu.
İkinci kitabı deli gibi merak ediyorum. Hatta İngilizce bile okuyabilirim ama e-pub çıkmış mı çıkmamış mı bakmadım bile. Seri sıralaması da bir karışık. Onu detaylıca araştırmam gerek. Anlayacağınız ilk kitabı bitirdiğim gibi ikincisini manyak merak ediyorum. Hele finali var ya beni şoka uğrattı. Kitap yorumlarında herkesin bir şeylerden kırıp eksilttiğini gördüğüm için yarıdan sonra olaylar durağan hale gelir falan demiştim ama aksine öyle olmadı. Bana sorarsanız harikaydı ki bu tür kitaplar konusunda daha pimpirikli oluyorum. Kesinlikle okuyun derim. Ufacık bir spoiler yapıp içimi dökmeyi çok istiyorum çünkü baya aklımda yer edinen sayfalar oldu. Kitabın ufak bir özetini geçen harika replikden bahsedeyim mi sizlere;
Bizleri bugüne getiren çok fazla şey olmuştu. Unutulmuş bir oğul, intikam peşinde bir anne, uzun bir gölgesi olan bir ağabey, tuhaf bir mutasyon. Hep birlikte, bir trajedi yazmışlardı.
Kitap çekimi diye bir şey yok gördüğünüz gibi. Hatta araya replik de katmıyorum çünkü yarın yazıyı tekrar düzenleyeceğim çünkü hemen sıcağı sıcağına yorumumu yapmak istedim. Kitap çekimi yapacağım yorganı annem almış uyuyor ben de uyandırmaya kıyamadım. O yüzden repliklerle birlikte yarın yazıma imaj maker yapacağım. Kitabı ön yargısız kesinlikle okuyun. Sakın D&R'ın kitap evlerine gidip 35 lira gibi bir paraya satın almayın. 23 lira gibi bir fiyatı olması lazım internette. O kadar da vermem diyorsanız çoktan e-kitap olarak çıktı mübarekler! Yani okumamanız için hiçbir engel yok. Canı gönülden öneriyorum. Olur da satın alırsanız cildiyle ayrı aşk yaşarsınız benden söylemesi :) Kitabı bitirdiğinizde şu sözler aklınızdan çıkmayacak.
Herkes herkese ihanet edebilir.
Kemerlerinizi bağlayın dostlar!

Spoiler hatta double double spoiler;
Dostlar! Kitabı okuyan dostlar! O son neydi öyle? Ben sürekli Maven'a deli gibi acırken, Mare'ye Cal'e karşı hisleri var diye kızarken Maven'in yediği halt neydi sonunda? Peki Mare ne yaptı öyle? Sen gidip Kraliçe'nin oğluna niye inandın? Aslında Mare'ye kızmak istemiyorum çünkü ben bile saf gibi Maven'e inandım. Hatta artık Cal'in aralarından çıkmalarını istedim. Diğer bir yandan Mare'nin farklı biri olarak çıkması ve önce beni ağlatıp sonra abisinin meğerse ölmediğini söylemelerine çok sevindim. Zaten kız kardeşinin elini kırdıkları yerde baya gözlerim doldu boğazım düğümlendi. Mare'nin çaresizliğinin içinde ben de boğuldum resmen. Kızı bir anda Prenses yapacağız dediklerine aynı satırı defalarca kez okudum. İkinci kitabı çok fena merak ediyorum. Aklımdaki kitapları bitirdiğim gibi İngilizce olarak okuyacağım inşallah.

Tamam spoiler bitti. Son olarak yazıma şunları eklemek istiyorum. Dün Pazar günüydü değil mi? Dün o kadar doluydum ki önce içimi dökmek için uzun bir yazı yazdım blogumda. Her şeyini ayarladım, baştan sona okudum, etiketini bile koydum ama sonra taslaklarımda bırakıp paylaşmamaya karar verdim ve kendisi hala taslaklarda yerini koruyor. Dün moralim çok bozuktu ve nasıl geçtiğini anlamadığım bir gün oldu. İki gündür kitap okuyamadım. Geçen gece sabah dörde kadar wordde bir şeyler karaladım. Berbat da bir uyku çektim. Sabah da annem arkadaşlarımın kahvaltıya geleceğini bildiği halde beni kaldırmayı unuttu. Bugün de arkadaşlarımla harika bir gün geçirdim. Akşamında kuzenimle görüştüm. Yani düne dair ağzımdaki acı tat yerini fındık ezmesine bıraktı. Yarın da kız kardeşimle Taksim'e gideceğiz. Onun yaptırmak istediği bir çift özel ayakkabı var ve sizce ben niye gidiyorum? Elbette yabancı kitap arşivi bulunan istiklal caddesindeki D&R'ı detaylıca gezmek için (kitap satın almayacağım tabii ki.) Bir de evden bakacağım klasiklerin bir listesini çıkarmak istiyorum. Bu yüzden yarın öğlen olduğu gibi yataktan fırlama niyetindeyim. Çarşamba günü Başakşehir ve perşembe günü de Çengelköy derken bu hafta tahminimden daha dolu ve güzel geçecek. Sıradaki kitabım Kızıl Yükseliş; muhtemelen yarın gece bu saatlerde yorumu bloguma eklenmiş olur. Görüşmek üzere!
Edit: Güncenllendi.
Continue reading Kızıl Kraliçe - Victoria Aveyard | Kitap Yorumu