30 Haziran 2015

,

Bir Güzel Hint Filmi / Kabhi Khushi Kabhie Gham

Bugün sonunda bu filmi izleyebildim. Bu yazımda filmle ilgili yorumlarımı anlatacağım. Öncelikle şunu belirtiyim. Hep izlemek istediğim ama şu hep ileri attığım filmlerin bir listesini çıkardım. Şu ana kadar 112 tane film ismi çıkardım ve her gün bu listeye başka film isimleri ekliyorum. Aslında bu filmi izlememem gerekiyordu çünkü bu film de yaptığım listenin içinde. Listedeki filmleri aslında yazın tahmin ettiğim yere gidersem çok boş olacağımdan izlemek için listeliyordum ama bu filmin o kadar övüldüğünü uzun süredir gördüğümden dayanamadım.

Amitabh Batchan'ı çok severim. Black filminden bu yana. Kendisinin bir filmini çevirebildim sadece. Bu sene oynadığı yapım Piku'yu da düzgün bir kaynağı çıktığında çevireceğim umarım. Hint sinamasını bu kadar seviyorum ama Shakrukh Khan'ı pek sevmem açıkçası. Nedendir bilmem oyunculuğunu bir türlü sindiremedim. Öyle olmasına rağmen bir çok yapımını da izledim. Kajol'u çok sevimli bulurum. Hrithik Roshan'a küçüklüğümden beri hastayım zaten. Kareena Kapoor'u da pek sevmem ama bu filmle biraz daha ısınmış oldum. Bu kadar kadro analizi yeter sanırım.
Filmi çok ama çok beğendim. Oyuncular, konu, işleniş, dans sahneleri falan çok güzeldi. Tabii hint filmi olmasından mütevelli biraz abartılı sahneler vardı. Yine de dokunaklı sahneleri beni ağlatmaya yetti. Romantik sahnelerinden ziyade aile bağlarıyla ilgili olan sahnelere hayran kaldım şahsen. Bunca zamandır böylesine övünmesine şaşmamalı. 3,5 saat kadar uzun bir film. Ama sanırım şarkı sahnelerini biraz üstünden izleyerek falan 2,5 saatte bitirdim. Bitirdiğimde gözlerim dolu dolu son sahneyi tekrar tekrar izledim. Filmin süresi uzun olmasına rağmen hiç canım sıkılmadı. Bu yanı çok hoşuma gitti. 
Kajol tam bir deliydi. Kadının kendine has bir oyunculuğu var. Keşke bu sıralar bir film çevirse de ben de taliplisi olsam. Filmin konusuna gelirsek gerçekten birazcık çetrefilli. Böyle desem de ilk yirmi dakikada anlarsınız. Sadece konu olarak özet geçildiğinde biraz anlaması zor olabilir. Ya da ben biraz zor anlamış olabilirim :)
Genel olarak aile bağlarından ve insanın aşkından vazgeçmemesi gerektiğinden bahsediyor. Film boyunca akılda öğüt olarak kalacak çok güzel sözler geçiyor. Şimdi biraz filmden sahneler paylaşalım.

Filmin en güzel şarkısı da zaten kendi adı olan 


Biraz mutluluk, biraz hüzün. Kesinlikle izleyin derim :)

Görüşmek üzere


Continue reading Bir Güzel Hint Filmi / Kabhi Khushi Kabhie Gham

26 Haziran 2015

Ramazan Benim İçin


Belli ki bugün çevirimden tüm zamanı feragat edip kendimi blog yazılarıma boğacağım. Bu sıralar çok ara verdim yazılarıma ne yazsam diye düşündüğümde ilk aklıma gelen şey bulunduğumuz aydan ötürü ramazan hakkında bir şeyler yazmak oldu. Ne yazık ki ramazan kavramını ilk anladığım zamanları hatırlamıyorum. Aslında şaşılacak derecede derin bir hafızam vardır ama nedense o zamanların fotoğraflarını aklımda iyi çekmemişim. Gene de birkaç şey hatırlıyorum elbette.

Mesela en net hatırladığım şey annanemin eski evindeki ramazan masası. Dayılarım ve kuzenlerim hepsi oradaydı. Benden üş yaş büyük kuzenimin ilk oruç tuttuğu zamanlardı sanırım baya zorlandığını söylediğini hatırlıyorum. O günden hatırladığım son şey de çok kalabalık bir sofra olmasaydı. Küçükken ramazan için en sevindiğim bir şey de amcamın yazlığına gitmekti. Orayı çok severdim ve orada iftara gitmek beni çok mutlu ederdi. Bir diğer en çok sevdiğim şey de Almanya'daki teyzemin buradayken onunla geçirdiğimiz iftar ve sahur sofralarıydı. Hatırlarım ki o günler çok güzeldi. Ramazan ayını gerçekten çok severim. Küçüklüğümden beri yaklaşması içimin eski hatıralarla dolmasını sağlar. Bir diğer sevindiğim şey sınıf arkadaşlarıma iftira gidebileceğim ve onları bize iftira çağıracak olmamdı. O zamanlar iftira gittiğim ve çağırdığım arkadaşlarımla eskisi gibi değilim ne yazık ki. Öyle devam etmesini gerçekten çok isterdim.

İlk oruç tuttuğum zamanlar unutarak çok şey yerdim. Bir keresinde iki üç hurma yedikten sonra fark ettiğimi hatırlıyorum. Ayrıca keşke unutsam da su içsem derdim ilk zamanlarda. Yemek yemeyi fazla sevmeyen biri olarak iftarda hemen doyarım. Bu yüzden çorbadan bir kepçe, pilavdan az bir şey alıyım hep. Ramazanın bir harika yanı da annemin sevmediğimiz yemekleri yapmaması. Mesela bir ay boyunca ıspanak yememek ne güzel histir öyle. 

Ramazandan hafızama derinden kazınan çok güzel bir gün vardır. Kuzenlerimle sabaha kadar oturduğum sonra da sabah namazını kılmaya Eyüp camisine gittiğimiz gün çok güzel bir hatıradır benim için. Sevdiğim çok şey var evet. Mesela pideye bayılırım. Hele de sahurda sucuklu tost yemek ne güzel şeydir öyle. Sahuru yaparız, karınlarımızı şişiririz, sonra imsağa beş dakika kala derin uykuya dalarız, sonra da annem gelir garibim yarım saat namaz için bizi uyandırmaya çalışır.

Ramazan geldiğinde hemen annemle atışmaya başlarız. Bu sene teravihe gitmeyeceğiz, çok sıcak oluyor, şimdiden söylüyorum ısrar etme diye. Peki kazanan kim olur? Her seferinde istisnasız annem kazanır. Ama bu sene biraz işler değişti. Kardeşim mukabele okuduğu için sürekli kuran çalışıyor, ben de teravihi evde kılıyorum. Aslında camide kılmak da çok güzel bir histir. Namazdan sonra annem hep dondurma alır bize.

Ramazanda en sevdiğim de kalabalık sofralar, hafızalara kazınalacak güzel anılar, güzel sohbetlerdir. Hele de ramazanı Trabzon'da geçirmek harikadır lakin bunu her zaman yapamıyoruz. Ezan erkenden okunur ve tüm kuzenler bir arada oluruz. Sahura kadar köyde gezinip dururuz. Keşke bunu her sene gerçekleştirebilsek. Ramazanda görmek istediğin sofra nedir diye sorarsanız tüm teyzelerim ve dayılarımla aynı sofrada yemek yiyebilmek. Tüm teyzelerimi ve dayılarımı sadece bir kez kuzenimin düğününde aynı yerde aynı anda olabildiklerini gördüm. Sanırım bir dahaki kuzenimin düğününe kadar bir daha bir araya gelemeyecekler. Kalabalık aile olmak harika bir şeydir. İyi ki böyle bir aileye sahibim.

Ve herkesin en fikir olduğu şey de ramazanın en güzel yanlarından birisi sahurdur. Sahura kadar bitmeyen uzayan sohbetler en lezzetli kısmıdır. Sonra bir telaşla sahur için sofralar hazırlanır. Tüm ramazan boyunca çok nadir erken uyuduğum olur. Yani lafın kısası bu ayı çok seviyorum. Bence biz müslümanlar için değeri bilinmesi gereken bir bereket. Bir aylık nefsimizi sınıyoruz ve tüm ay boyunca ibadetle meşgul oluyoruz. Böyle güzel bir şeyi üzerimize farz kıldığı için Allah'a şükrediyorum.

Bu yazımdan bu kadar hoşlanacağımı sanmamıştım ama iyi ki yazmışım.

Görüşmek üzere
Continue reading Ramazan Benim İçin
,

Bir Güzel Hint Filmi / Tanu Weds Manu




Aslında bu başlık altında bir sürü film önermek istiyorum. En son çevirmekten büyük zevk aldığım Khoobsurat filmi hakkında yazmışım ve kendisini aralık ayında yazmışım. Baya uzun bir ara boş vermişim bu başlığı. Son zamanlarda çevirirken en çok zevk aldığım filmi önermek istiyorum.

Filmin çevirisini almamın nedeni önceden ikincisinin çekileceğini öğrenmiş olmamdı. Onu da çeviririm diyordum, uzun bir süre sonra ilk filmi şans eseri araştırdım ve çevrilmediğini gördüm. Kendim izlerken filmi de çevireyim dedim. Hem de oyuncuları da tanıyordum. Başroldeki kızı en son Queen'de görmüştüm ve resmen bana oyunculuğunu kanıtladı. Orada masum, çekingen bir kızı canlandırırken bu filmde resmen çatlağın ve dişli kadının tekiydi. İki karakteri de böyle harika yansıtması beni çok şaşırttı. Başroldeki oğlanı da herkes gibi 3 idiots filminden biliyorum.

Açıkçası önce şunu söylemek isterim ki film izlerken beni baya meraklandırdı. Bunlar nasıl birlikte olacak diye defalarca sordum kendime. Başroldeki kıza delirirken, başroldeki oğlanın masum hallerine bayıldım. Adamın aşık halleri o kadar sevimliydi ki hayranı oldum artık. Filmden kesitlerle devam ediyorum.

Adamın bakışlarına bayıldım gerçekten. Kızın bu masum hallerine bakmayın.
Yalnız başroldeki kızın sevimliliği ortada. Kendine has mimikleri, bakışları vardı onun da.
Konusuna gelirsek; kızımız pek bir asi. Oğlumuz da pek bir ailesinin dediği dedik. Londra'da doktor olan beyimiz ailesini görmeye evine dönüyor ve annesin onu seçtiği kızları görmeye başlıyor. Kader budur ya gördüğü ilk kıza Manu'ya aşık oluyor. Her şey yolunda gitti derken Manu'nun onu reddetmesiyle büyük hayal kırıklığına uğruyor. Ardından kendi kendine Manu'yu unutma çabalarında yüzerken arkadaşının düğününde onunla tekrar karşılaşıyor. Böylece ikisi de kendilerini garip bir halde buluyor.

Pek klişe olsa da ve klişeleri hiç sevmesem de bu dans sahneleri her zaman hoşuma gider.

Filmden daha çok sahne koymak isterdim ama internetim şu günlerde beni deli ediyor. Ayın son günlerinde aşırı yavaşlıyor. Son olarak diyeceklerim şunlar ki bence çok güzel ve farklı bir filmdi. Evliliğe güzel bir noktadan değinilmiş. İzleyin derim :) İkinci filmi de kendim çevirmeyi çok isterim. Umarım o zaman müsait olurum.
Filmdeki en iyi sahne ise;


Filmin beğendiğim ost parçaları da var.



Görüşmek üzere
Continue reading Bir Güzel Hint Filmi / Tanu Weds Manu

Son Zamanlarda Amerikan Sineması

İlk yazılarımda belirttiğim gibi çocukluğumdan beri sinema sevdalısıyım ve her zaman da öyle olmayı umuyorum. Bugüne kadar yüzlerce film izledim, aralarında elbette tek geçebileceğim filmler varken bunu nasıl izlemişim dediğim vasat yapımlar da mevcut. Bu yazımda değinmek istediğim konu; son yıllarda Amerikan sinemasındaki değişim. Kore sinemasına iki sene önce geri döndükten sonra Amerikan sinemasını uzun süre ihmal ettim. Çoğu yapımı izlemedim hatta normalde dört gözle izleyebileceğim yapımları dahi izlemek istemedim zamanında. Bunun başlıca sebeplerinden birisi online izlemekten nefret etmemdir. Eskiden internet üzerinde film izlemek benim için zor oluyordu. Online izlerken videonun dolmasını beklemek ölümdü resmen. O zamanlar ne yazık ki torrent diye bir şey bilmiyordum ve sabrımı sonuna kadar dolduruyordum. Bir kez bunun hakkında tweet de atmıştım. İki üç sene önce imdb top 250'yi kafama çok takmıştım. İki üç sene önce dediğim 15 yaşında falandım. Baya ağır bir sinema hayranıyım, belli olduğu gibi. Hatta 18 yaşıma kadar tüm imdb topu bitirmek istiyordum lakin arasında o kadar çok kült yapımlar ve sinema tarihinde ilk defa çekilmiş filmler vardı ki kendimi izlemek için çok zorlayacaktım. Film izlemek konusunda çok garip huylarım vardır. Bir film dramsa onun başına oturup izlemek benim için ölümdür. En sinir olduğum sinema huyum budur çünkü çok kez "Ne salağım ki bu filmi izlemeyi defalarca erteledim" derim.

Her neyse, değinmek istediğim konuya gelirsek. İlk olarak şunu söyleyebilirim ki bundan sonra Amerikan sinemasından ne film çıkarsa çıksın asla ailemle izlemem. Hatırlıyorum ki eskiden böyle değildi. Yani şundan iki üç sene öncesinden bahsediyorum. O zamanlar internetim bile olmasa sinemaya giderdim, deli gibi filmlerin tv'de gösterilmesini beklerdim. Hatta sırf birkaç film izleyebileyim diye CNBC'nin film kuşaklarını kaçırmamak için sabaha kadar otururdum. Lakin şu anda herhangi bir sahnede ne çıkacağını asla bilemiyorsunuz. Her an önünüze tek başınıza izlerken bile görmek istemediğiniz bir sahne çıkabiliyor ki bu ileride daha da fena bir hal alacak zannımca. Romantik komediden drama kadar tutun her an saçma sapan bir sahneyle karşılaşabiliyorsunuz. Bu durum da beni çok rahatsız ediyor. Annemle bir film izlemeden önce illa ki tek başıma izlemem gerekiyor. En son annemle "11 yıl köle" filmini izledim. Öyle bir filmde bile bizi rahatsız edebilecek birkaç sahne mevcuttu. Ayrıca bir şey çıkmaz diye filmi önceden kendi başıma izlememiştim.

Bir diğer konuya geçersek yine önceden dediğim gibi önceden bir film hakkında bu kadar çok kafa yormazdım. Demem o ki filmler hakkında bu kadar çok kendimi anlamaya zorlamazdım. İnanın ki film ya da dizi izlerken en nefret ettiğim şey kendimi anlayabildiğime dair zorlamaktır. Karşındaki seyirciye anlaması bu kadar zor bir film sunulmamalı zannımca. Bu nedenle çok fazla fikir ayrımı oluşuyor. Birisi mükemmel derken bir diğer kişi bunun neresi ödül aldı diyor. Böyle filmlerle çok karşılaşır oldum son zamanlarda. 

Yeni çıkan filmler konusunda iyi kısımlar da var elbette. Adamlar asla kendilerini tekrarlamıyorlar. Her zaman insanı şaşırtacak filmler çıkarıyorlar. Klişe olmamaları yanlarına bayılıyorum elbette.
Açıkçası bu konuda daha çok örnek çıkarırım diyordum ama nedense bu konuyu kısa kesmek zorunda kalıyorum. Bari son zamanlarda izlediğim en iyi yabancı yapımlardan bahsedeyim.

Öncelikle imdb 250'de bulunan ve küçüklüğümden beri her zaman gözüme çarpan bu filmi kesinlikle önermek istiyorum. İzlemeyen çok kimse olduğunu sanmıyorum zati. Filmi iki kere indirip silecek kadar zeki bir insanımdır, biliyorum. Filmi sonunda izlememi sağlayan kuzenimin hala izlemedin mi diye beni eziklemeseydi. Bu duruma dayanamadım ve oturup izledim. Övgüye gerek yok, mükemmel bir film. Boğazınız düğümlenecek resmen izlerken.

Milyon Dolarlık Bebek;

"Mo coishle means my darling, my blood."

İkinci önereceğim film; orijinal dvd'sini bile aldığım ama izlemediğim bir filmdi. The Departed filminin kapağını görmeyen haberdar olmayan yoktur sanırım. Bu filmi izlememi de kuzenimin eziklemesi sağladı. Bu filmde izlemediğim için utandığım bir filmdi. Hem de ben yani öyle böyle Leonardo fanı bir insanım. Filmse mükemmel tabii ki. Yine bu kadar izlemeyi geciktirdiğim için çok kızdım kendime.

The Departed;


"Bazı insanları çevresi yaratır, bazı insanlar çevresini yaratır." 

Üçüncü önereceğim film şu ki; ırkçılıkla ilgili her türlü film favorimdir. İzlemeyi aşırı severim. Uzun zamandır gördüğüm ama gene nedensizce izlemediğim filmdi. İzledikten sonra tabii ki bayıldım, ağladım, hüzünlendim, uzunca düşündüm. Mükemmel bir filmdi.
Hotel Rwanda;

"Bence insanlar bu görüntüleri gördüklerinde “ah tanrım, ne korkunç” diyecekler ve yemeklerini yemeye devam edecekler."

Dördüncü önereceğim film; bir kez izlenmeye yeltendiğim lakin filmin sesi olmadığı için izleyemediğim bir filmdi. Irkçılıkla ilgili mükemmel bir film. Eski ve akıllarda kalıcı bir film. Sanırım bilmeyen yoktur.

Schindler's List;

”Öldürme yetkisine sahip olup da öldürmüyorsan güçlüsündür.”

Beşinci önereceğim film; Çok eskiden bir arkadaşımın da bana izledin mi dediğinde hayır izlemedim cevabını verdiğim bir filmdi. O zamanlar orta okula gidiyordum. Filmin kesinlikle harika olduğunu biliyordum ama nedense gene saçma sebeplerden dolayı ertelemiştim. İşte;

Dead Poets Society;


"Seize the day!"

Altıncı önereceğim film; Her zaman merak ettiğim ama onun yerine başka filmlere sıra verdiğim bir filmdi. Müslümanlıkla ilgisi var elbette fakat ne yazık ki yanlış verilmiş mesajlar var. Beni etkileyen kısım filmin işlenişi ve oyunculuk. Aslında asıl yanlış olan şey bu filmi izleyen insanların cahilliği. Ne yazık ki bu dünyada pek bir derin bilgisi olmadan atıp tutan insanlar çok. Film için müslümanlık hakkında yapılan yorumlar beni aşırı rahatsız etti. Fakat bunu insanların cahilliğine ve hazırcılığına veriyorum. Bu konuda belki bir gün uzunca yazarım, belkim. Farklı bir film arıyorsanız;

The Stoning of Soraya;

“Ölmekten korkmuyorum, taşlanarak ölmekten korkuyorum. Acı bir şey olsa gerek.. “

Yedinci ve son önereceğim film; Bu filmi the stoning of Soraya filmini izledikten sonra şans eseri gördüm. Hemen indirdim çünkü birkaç kişinin bile filmde ağladım demesi beni anında izlemeye teşvik eder. Film hakkında yorumuma gelirsek bence harika bir film. Çok etkileyici ve derinden sarsıyor. İzleyin derim ama çok ama çok dikkatli izleyin. Yoksa benim gibi spoiler ararsınız sonra. Aman sakın atlayayım demeyin izlerken.


Evet, bu yazımdan bu kadar. Aslında bu yazıya beni hayal kırıklığına uğratan filmleri de eklemek isterdim ama uzatmak istemiyorum daha fazla. Umarım önerdiğim filmleri beğenirseniz ve Amerikan sineması hakkında değindiğim konularda hemfikir olduğum birileri vardır.
Bu kadar sinemadan bahsetmişken izlediğim
İzlediğim tüm filmlerin listesi linkte mevcuttur.

Görüşmek üzere
Continue reading Son Zamanlarda Amerikan Sineması