28 Şubat 2015

On sekiz olmak nasılmış onu da tattık ya


Onsekiz olmak nasılmış onu da tattık ya ne kaldı şimdi geriye? Var, var daha bir sürü şey var. Neredeyse iki aydır yokmuşum. Nerelerde olduğumu yazımın sonunda yazacağım. Şimdi önce hislerimi yazayım da yirmi sekiz olunca gelip okurum. Ne taze düşünceler, ne taze hislermiş diye. Bugün arabada kafamı cama dayayıp derince düşündüm. Daha dün filmkolik Betül kendine 14 diyordu. Şimdiyse ben anlamadan dört yıl geçmiş. Gerçekten anlamadım mı? Yo, hayır. On beşim pek bir isyankar geçmişti. O zamanlar insanlara derslere olan kızgınlığımdan yanımda bulunan değerli kişilerin ve onlarla geçirebileceğim harika zamanların pek farkına varamamıştım. On eşim tam bir öfke senemdi diyebilirim. Herkes çok değiştiğimi içe kapandığımı söyleyip duruyordu. Ben de biraz daha değiştiğimi anlıyordum. Daha çok sessiz ortamlarda kalmak, başımı dinlemek istiyordum. Her şeye kızıyor, bir anda patlayıveriyordum. Hayır, bu ergenlik değildi derdim o zamanlar. Çoktan bittiğini sanıyordum ama sanırım hala son evreleriydi. Ah on beşime girdiğim günü hatırlıyorum da öfkemden oturup ağlayacaktım. İki hafta eve gitmemiştim. Tam ceza haftası doğum günüme denk gelmişti. İkisi hariç tüm yakın arkadaşlarım hasta olduğu için eve gitmişti. Ben yatakhanede çalışırken biri ışığı kapadı bende hemen bağırdım açın diye. Sonra meşhur happy birthday şarkısı. Çok şaşırmıştım, beklemiyordum. O öfke dolu iki haftayı harika geçirdiğim tek andı belki de. On altım tek kelimeyle muhteşemdi. Ama muhteşem miydi? Şimdi böyle söylüyorum ama o senem de çok isyankar geçmişti. Fakat öyle zamanlar geçirmiştim ki şimdi o öfkemi hatırlayamıyorum bile. Sabahtan akşama kadar bir sürü dersim vardı, hocalar uyuzluk yapıp duruyordu. Ama bir ortamımız vardı ki muhabbetlerin sonu ucu gelmiyordu. O senesi herkes kore dizileri izliyor diye ben de sahalara geri dönmüştüm. Kızlarla her şeyin spoilerini yapardık. Çok güzel anlardı. Şimdi en çok beni üzen ise... ne zaman o spoilerini yaptığımız dizilerin müziklerini dinlesem kendimi tutamam yanaklarım ıslanır anında. O yüzden Princes Man, Rooftop Prince falan onların yeri çok fenadır bende. Hele ki MİSA. Neyse burada keseyim. On altımda da doğum günüm çok güzeldi. Hiç tahmin etmediğim kişiler hediye almıştı, çok eğlenmiştik. Peki, peki, peki, geçen sene. Benim için en kötü diyebileceğim yaşım. Geçen sene hakkında konuşmak elbette hiçbir şeyi değiştirmiyor. Sadece moralimi bozmaya yetiyor. Tabii ki geçen seneyle ilgili bir sürü güzel anılarım var ama hatırlamak istemediklerim daha ağır basıyor. Geçen sene doğum günümde güzeldi. Kuzenlerimle birlikteydim. Bir kaç değerli arkadaşımla sonradan görüşmüştüm. Hatta en güzel hediyelerimi biri vermişti ki sağolsun artık görüşmüyoruz. Ben de ona bu hediyelerinin karşılığını misliyle vermek isterdim ama nasip olmadı. Bu konuda ayrı bir kanayan yaram. Şimdi böyle yazıyordum da ne dertliymişim ben diyorum. Geçti bitti onsekiz geldi işte. Sekizinci sınıftaydım saf güzel duygularım vardı. Herkese karşı iyimserdim, kalbim doluydu. Aradan on sene geçmiş gözümde ne kadarda büyütüyorum. Büyütülmeyecek gibi de değil. Nasıl desem bu sene öyle şeyler yapsam gibi aynı o dizi şarkılarını dinlediğimde on altımdaki anılarımı hatırlamak gibi bir şeyler olsa. Anılarımı daha değerli geçirsem de bir anlamı olsa diyorum. İçim pek bir yaralı. Çok duygusalım. Nedeni belli zaten. Daha neyden konuşayım nereye değineyim. Bir kere gelip gidecek bir yaş. Gözümde büyüttüğüm en güzel geçirmek istediğim yaş bu belki de. Belki bazı arkadaşlıklarımı tekrar kaybedeceğim ama belki başkalarıyla arkadaşlığım daha da kuvvetlenecek. Her şeyden önce ibadetimi her şeyden üstün tutacağım, her şeyin gelip geçici olduğunun farkına varabileceğim bir sene olması dileğiyle. Bir de elbette mutfakta kendimi çoook geliştirmem dileğiyle. Ha bir de sonunda bir hikayemin finalini görmek dileğiyle. Umarım doğum günüm için kendime harika bir pasta yaparım.

Betül Tosun
Continue reading On sekiz olmak nasılmış onu da tattık ya